Ay ve Güneş
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Ay ve Güneş

/

 
AnasayfaAnasayfa  GaleriGaleri  AramaArama  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  Video BölümüVideo Bölümü  
SIK KULLANILAN BÖLÜMLER
Tıkla Dinle Kutucukları & Maneviyat& Aşk ve Sevgi & Lakırdı Ovası & SEYR-i ALEM & DİVAN-I EDEBİYAT
GİTMEK İSTEDİĞİNİZ BÖLÜMÜN İSMİ ÜZERİNE TIKLAYIN
EN SON GÖNDERİLEN 10 MESAJ
Konu Yazan GöndermeTarihi
Salı 05 Şub. 2019, 11:07
Cuma 25 Ocak 2019, 12:06
Salı 04 Ara. 2018, 09:09
C.tesi 17 Şub. 2018, 10:29
C.tesi 17 Şub. 2018, 10:26
C.tesi 17 Haz. 2017, 13:04
Perş. 25 Mayıs 2017, 09:45
Cuma 12 Mayıs 2017, 09:58
Cuma 12 Mayıs 2017, 09:56
Perş. 04 Mayıs 2017, 09:33

Sebelilerin şaşkınlıkları (muhteşem bi yazı nuhakkak okuyun )

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek
Yazar Mesaj
mcnn38
Admin
mcnn38

Erkek
Yaş : 43 Kayıt tarihi : 04/09/08 Mesaj Sayısı : 1871 Nerden : Geliyon İş/Hobiler : Yaşamak Lakap : GARİB

MesajKonu: Sebelilerin şaşkınlıkları (muhteşem bi yazı nuhakkak okuyun ) Sebelilerin şaşkınlıkları (muhteşem bi yazı nuhakkak okuyun ) Icon_minitimeC.tesi 27 Haz. 2009, 12:56

Sebelilerin şaşkınlıkları (muhteşem bi yazı nuhakkak okuyun ) Iskenderpala



İSKENDER PALA
i.pala@zaman.com.tr

Sebelilerin şaşkınlıkları


Sebe ülkesi, çocukların anlattıkları çelişkili masalların karmaşık üslubu misali

pek büyük bir şehirdi. Geniş mi geniş...Neredeyse bir tepsi kadar... Çelişkili dedik ya, çocuklar böyle anlatır.

Sebe'nin pek ulu, yüksek ve uzun binaları vardı, kat kat ve çok sağlam binalar... Öyle ki soğan zarları ve katmanları kadar...

Kalabalıktı, öyle kalabalık ki neredeyse on şehir halkı bir yerde toplanmışlar, hepsi birden yüzü yıkanmamış üç kişi olmuşlardı.

Sayısız adam, sayısız mahluk bir aradaydı; ham ve hazır yiyici tam üç kişi yani...

Bu üç kişiden;


biri çok uzağı gören bir kör... O kadar keskin bakışları vardı ki Süleyman'ı görmez, karıncanın ayağındaki kılları sayabilirdi.

İkincisi keskin kulaklı bir sağırdı. Adamakıllı sağır olduğu halde çok işitirdi. Sanki bir hazineydi de içinde arpa ağırlığı kadar bile altın yoktu.

Üçüncü öyle yalın, öyle çıplaktı ki üzerindeki elbisesinin uzun etekleriyle övünürdü. Üstüne giyecek bulamamış bir giyinik denilebilirdi ona.


Kör olan bir gün ansızın belinledi, yerinden doğruldu, uzaklara baktı ve haykırdı:

- Aha görüyorum!. Şuracıkta, burnumuzun dibinde neredeyse... Atlı askerler geliyor; hangi milletlerden kaç kişi olduklarını sayabileceğim çoklukta üstelik!..

Sağır atıldı bu sefer:
- Evet!.. Eveeet!.. Ben de seslerini duyuyorum. Gizli açık ne konuşuyorlarsa, atlarının nallarına varasıya kadar hepsini işitiyorum. Fısıldadıkları planlarından kulaklarımın zarı patlayacak neredeyse.

Bu sırada çıplak paniğe kapılıp ağlamaya, çırpınmaya başladı:
- Ya onlar gelir de şimdi benim uzun eteğimi keserlerse!.. Bu gösterişli elbisemin şekli bozulur da insanlar bana gülerlerse!..

- Haydin öyleyse, kaçalım buradan, yaklaştıklarını iyice görüyorum. Yaralanmadan, esir olmadan kaçalım buradan.
- Gürültü gittikçe yaklaşıyor. Kulaklarım savaşan atların seslerini de duyar oldu. Gidelim bir an evvel, kalkın!..
- Biliyorum, bu düşman benim için geliyor, eteklerime tamah ettiler zahir, uzunluğunu kısaltacaklar!. Gidelim dostlar, çabuk gidelim bu diyarlardan...

Öyle bir gidişle gittiler ki aylarca koşup, yıllarca yürüyüp bir ok atımı uzaklaşmışlar, sonunda bir köye varıp sığınmışlardı. Evleri bomboş, insanları mahşer gibi kalabalık bir köydü burası. Issızlık içinde arayıp taradılar, bir dalın altında bir kuş buldular. Ölmüş, kurumuş, karıncalardan ve kargalardan arta kalmış semiz bir kuştu. Etleri o kadar çoktu ki üfürsen birbirine çatılı duran kemikleri etrafa dağılıverecekti. Gagalanmaktan kaburgaları sicime dönmüştü. Pişirmeyi bekleyemediler; aslanlar avını nasıl yerse onlar da koştular, kuşu öyle semirdiler ki her biri karnı tok fil gibi yığılıp kaldılar. Şişmanlıkları yüzünden neredeyse dünyaya sığmayacak, ağırlıklarıyla neredeyse arz çökecekti.

Gün bitince açıkta kalamayacaklarını anladılar. İri endamları ve semirmiş şişmanlıklarıyla süzüldüler, kapının çatlağından geçtiler.




Yukarıdaki hikâyeyi Mevlânâ Hazretleri Mesnevi'de anlatıyor. Eğer remizler çözümlenirse ibretlik bir hikâyedir.

Hazret'in fikrince Sebe, insan bedenidir mesela. Ahali, insandaki ruhanî ve cismanî kuvvetleri karşılar. Sağır, hayattan çok şeyler uman, bir türlü doymayan adamdır ki sağırlığı başkalarının ölümünü duyduğu halde kendi ölümünü hiç aklına getirmeyecek derecede yüksektir. Kör, hırs sahibinin halidir. İnsanların ayıbını kıldan kıla görür, sokak sokak dolaşıp onları herkese anlatır da kendi ayıbını asla görmez. Başkasındaki ayıp incir çekirdeğinde gizli olsa gözünden kaçırmaz ama kendisindeki dağlarca ayıbın farkında değildir. Çıplak, dünyaya tapan bir müflisin hali sayılır. Soyulacağını, malının tükeneceğini düşünmekten korkulu rüyalar görür, tedirgin, huzursuz bir hayat sürer. Oysa hakikatte bir çıplak olduğunu düşünmeli, hırsızların kendisini soymasından korkmamalıydı. Madem dünyaya çıplak geldi, çıplak gidecektir, öyleyse hırsız korkusuyla yüreğinin kan ağlamasına gerek var mıdır?

Mevlânâ'nın hikâyesinde başka remizler de gizlidir: Şehirden kaçıp köye sığınan adamın hali, ezelden dünyaya geldiği anda ölüm yoluna girmiş olan kişinin haline benzer. Buradaki kapı dünyadır. Kapıdaki çatlak gizlidir, aranırsa bulunmaz, görünmez. Ama içeriden ışık sızarsa kendini belli eder.
Kapının çatlağı ölüm ve mezardır ki mekânsız, mahalsiz bir gerçek olarak karşımıza çıkar. O gizli kapının çatlağından nice kervanlar deve yükleriyle süzülüp geçtiler de biz farkına varamıyoruz.


İmdi; iyilik yapan birine, "Hayır hayır, ben iyiliğini istemiyorum, kötülük bana daha hayırlı, iyilik yaparak beni rahatsız etme!" denilebilir mi? Eğer denilirse bu, "Ben göz istemiyorum, beni kör et!" demek olmaz mı? "- Bu köşkleri, bağları, bahçeleri uzaklaştır benden, hatta ben emniyet, huzur ve esenlik de istemiyorum. Güzel kadınlarımızı da çirkinleştir hatta!" demek olmaz mı? Yazık ki bugün insanlık tam da böyle söylemekte, iyilik istemezlik içinde çırpınmaktadır. Tıpkı Sebe halkı gibi.

O halde Sevgili'ye koşmayan, ona ulaşmaya çalışmayan canlar binlerce de olsa hakikatte yarım bedenden ibarettir. Bu yüzden Sebe halkı ancak üç kişi sayılabilirler
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://med-cezir.eniyiforum.org
hasret

hasret

Kadın
Yaş : 34 Kayıt tarihi : 19/09/08 Mesaj Sayısı : 146 Nerden : İş/Hobiler : VUSLAT Lakap : USTA_2

MesajKonu: Geri: Sebelilerin şaşkınlıkları (muhteşem bi yazı nuhakkak okuyun ) Sebelilerin şaşkınlıkları (muhteşem bi yazı nuhakkak okuyun ) Icon_minitimeC.tesi 27 Haz. 2009, 14:09

elinesağlık ne kadar da körüz demi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sebelilerin şaşkınlıkları (muhteşem bi yazı nuhakkak okuyun )

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var: Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Ay ve Güneş :: DİVAN-I EDEBİYAT :: EDEBİYAT :: İSKENDER PALA & NAZAN BEKİROĞLU -

/

Yetkinforum.com | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Son tartışmalar