Ay ve Güneş
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Ay ve Güneş

/

 
AnasayfaAnasayfa  GaleriGaleri  AramaArama  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  Video BölümüVideo Bölümü  
SIK KULLANILAN BÖLÜMLER
Tıkla Dinle Kutucukları & Maneviyat& Aşk ve Sevgi & Lakırdı Ovası & SEYR-i ALEM & DİVAN-I EDEBİYAT
GİTMEK İSTEDİĞİNİZ BÖLÜMÜN İSMİ ÜZERİNE TIKLAYIN
EN SON GÖNDERİLEN 10 MESAJ
Konu Yazan GöndermeTarihi
Salı 05 Şub. 2019, 11:07
Cuma 25 Ocak 2019, 12:06
Salı 04 Ara. 2018, 09:09
C.tesi 17 Şub. 2018, 10:29
C.tesi 17 Şub. 2018, 10:26
C.tesi 17 Haz. 2017, 13:04
Perş. 25 Mayıs 2017, 09:45
Cuma 12 Mayıs 2017, 09:58
Cuma 12 Mayıs 2017, 09:56
Perş. 04 Mayıs 2017, 09:33

Yorum - Mustafa Ulusoy] Said Nursi'nin yüz yıllık uyarısı

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek
Yazar Mesaj
emiroğlu

avatar


Yaş : Kayıt tarihi : 09/09/08 Mesaj Sayısı : 594 Nerden : İş/Hobiler : Lakap : amcasını arıyor

MesajKonu: Yorum - Mustafa Ulusoy] Said Nursi'nin yüz yıllık uyarısı Yorum - Mustafa Ulusoy] Said Nursi'nin yüz yıllık uyarısı Icon_minitimePerş. 24 Ara. 2009, 10:57

Cevabı ilginç ayrıntılar içeriyor. Meşrutiyet Kürtlere gelmemiş değildir, gelememiştir. Cevabı Kürt aşiretlerini tatmin etmiyor.
Yine soruyorlar: "Tarif ettiğin meşrutiyetin ne miktarı bize gelmiş ve niçin bütün gelmiyor?" Cevaplıyor: "Ancak on kısmından bir kısmı size gelebilmiş." Neden ancak onda bir oranında meşrutiyet o zamanki adıyla Kürdistan'a gelebilmiştir? Çünkü "biçare meşrutiyet" korkmaktadır. "Kolaylıkla gelmeye cesaret edemez." Karşısına vahşetengiz, cehalet ve düşmanlık dolu sarp dağ ve derin derelerde "vahşet ayıları, cehalet ejderhası, husumet kurtları" çıkmaktadır.
Böylelikle meşrutiyetin önündeki üç önemli engelin altını çizmiş oluyor: cehalet, fakr ve husumet. "O nazik meşrutiyet İstanbul havalisindeki yılanlardan kurtulsa" bile "cehalet gibi müdhiş bataklığı, fakr gibi mütevahhiş (korku salan) kıraçları, husumet gibi gayet keyşer (sarp) dağları kat'etmekle beraber eşkıyaya rast gelecektir" diyerek endişelerini dile getiriyor. Ona göre meşrutiyet "yol üzerinde gasp ve garet (yağmalanma)" ediliyor. Yol üstündeki "gasp ve yağmacıların öte tarafında da bir kısım gevezeler"in bazı bahanelerle meşrutiyeti parça parça etmek istediklerini yazıyor.
Peki, meşrutiyet Kürtlere nasıl ulaşacak? Kürt aşiretlerinden beklentisi çok nettir Nursi'nin: "Ona bir yol veyahut bir balon yapınız." Yüz yıl önce insanı şaşırtan bir öngörüde daha bulunuyor Nursi: "Eğer siz tembel kalıp da onun yolunu yapmasanız, tembellik etseniz yüz sene sonra tamamen cemalini göreceksiniz. Zira sizinle İstanbul arasındaki mesafe bin aydan fazladır. Zira eski zamanın adamlarına benzersiniz."[7]
biçare talihinize siz de yardım etmelisiniz
Şimdilerin ufunetli umutsuzluğu yüz yıl öncesinde de kaplamıştır ruhları. Aşiret reisleri soruyorlar: "Biz me'yus (umutsuz) olduk. Daha ne vakit bize gelecektir?" Şimdi soluğumuzu tutup dinlemeliyiz bu asrın adamını. Dinlemeliyiz ki; umutsuzluğumuzu dağıtsın ve her zaman yaptığı gibi karanlığın içindeki aydınlığı göstersin. Cevaplıyor: Umutsuzluk acizlikten, kendini yetersiz hissetmekten gelir. Umutsuzluk her kemalin engelidir. Hamiyet nedir peki, hamiyet! Milletini düşünmek nedir, kendini adamak bir ideale. Şiddetli manilere, engellere şiddetle metanet etmek, dayanmak, direnmek ve vazgeçmemektir. Çabuk umutsuzluğa inkılap eden hamiyet, hamiyet değildir ona göre! "Ben" diyor gür sesiyle "sizi tembellikten kurtarmak için kabahatlerinizi gösteriyorum. Ona (meşrutiyete) çabuk gelmek/kavuşmak istiyorsanız, işte marifet ve faziletten demir yolunu yapınız."
Kürtlere sinmiş umutsuzluk onu sinirlendiriyor. Soruyorlar: "İnşallah talihimiz varsa biz de göreceğiz, bize tevekkül kâfi değil midir?"[8]
"Bağdat yankesicileri gibi olmayınız" diyor kaşlarını çatarak. "Biçare talihinize siz de yardım etmelisiniz." Teşebbüs etmeksizin tevekkül sahibi olmayı atalet içinde olmanın bahanesi olarak kabul ediyor. Esbaba teşebbüsü reddetmek kâinatı tanzim eden İlahi İradeye inatla karşı koymaktır, diye açıklıyor.
Sanki şimdilerde olan biteni anlatıyor. Dedim ya, o asırları aşan bir idrake sahip. Yine soruyorlar Kürtler, hafif mızmızlık kokan bir ses tonuyla: "Şu hükümet ve Türkler nasıl olsalar biz rahat edemiyoruz, yükselemiyoruz. Başımızı kaldırıp onların üzerinden âleme temaşa etmek ve ellerimizi onlarla beraber safi suya uzatmak, bizim de bir kavim olduğumuzu göstermek nasıldır?"
Bir kere daha açıklıyor, bin kere daha açıklayabilir. Meşrutiyet milletin hâkimiyetidir. "Hükümet, hadim ve hizmetkârdır. Öyle ise kendinizden teşekki (şikâyet) ediniz; her kabahati hükümet ve Türklere atmakla çok aldanırsınız."
Bir yüzyıl içinde Nursi'nin çizdiği yolda ilerleyip meşrutiyetin yolunu yapabildi mi Kürtler? Kim rahatlıkla bu soruya evet diyebilir? Bu yol öncelikle Kürtlerin iradesiyle yapılacak. Türk kardeşlerinin yardımı da şart ama. İmece usulüyle yapılacaksa yapılacak bu yol artık. Kürtlerin öncelikle karar vermesi gerekiyor: Gerçekten meşrutiyeti istiyorlar mı? Meşrutiyetin yolunu öncelikle kendilerinin açması gerektiğini kabul edecekler mi? Türk kardeşleriyle bu konuda yardımlaşacaklar mı?
Ataleti ve şikâyeti bırakıp can havliyle sahici bir talebi barındıran, acabalardan, şüphelerden, kaygılardan ve en önemlisi kendine güvensizlikten arınmış ve tam bir sorumluluğu üstlenerek alınacak bir karardan söz ediyorum. Şiddete başvurmamanın her türlü kefaretini ödeyebilmeye inanan bir varoluşsal sorumluluktan. Said Nursî'nin ve sonrasında takipçilerinin bizzat yaptığı gibi. Onun Kürtler için (hepimiz için) her türlü eza ve cefaya rağmen asla şiddete başvurmamanın binbir türlü kefaretini ödeyerek yazdığı Risalelerden daha güzel model olduğunu da sanmıyorum.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Yorum - Mustafa Ulusoy] Said Nursi'nin yüz yıllık uyarısı

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var: Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Ay ve Güneş :: DİYAR-I İLİM :: TARİH :: İnkılap Tarihi -

/

Yeni bir forum kurmak | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Son tartışmalar