Ay ve Güneş
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Ay ve Güneş

/

 
AnasayfaAnasayfa  GaleriGaleri  AramaArama  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  Video BölümüVideo Bölümü  
SIK KULLANILAN BÖLÜMLER
Tıkla Dinle Kutucukları & Maneviyat& Aşk ve Sevgi & Lakırdı Ovası & SEYR-i ALEM & DİVAN-I EDEBİYAT
GİTMEK İSTEDİĞİNİZ BÖLÜMÜN İSMİ ÜZERİNE TIKLAYIN
EN SON GÖNDERİLEN 10 MESAJ
Konu Yazan GöndermeTarihi
Salı 05 Şub. 2019, 11:07
Cuma 25 Ocak 2019, 12:06
Salı 04 Ara. 2018, 09:09
C.tesi 17 Şub. 2018, 10:29
C.tesi 17 Şub. 2018, 10:26
C.tesi 17 Haz. 2017, 13:04
Perş. 25 Mayıs 2017, 09:45
Cuma 12 Mayıs 2017, 09:58
Cuma 12 Mayıs 2017, 09:56
Perş. 04 Mayıs 2017, 09:33

[Yorum - M.Şükrü Hanioğlu] Erken Cumhuriyet ideolojisi ve Vülgermateryalizm (1)

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek
Yazar Mesaj
emiroğlu

avatar


Yaş : Kayıt tarihi : 09/09/08 Mesaj Sayısı : 594 Nerden : İş/Hobiler : Lakap : amcasını arıyor

MesajKonu: [Yorum - M.Şükrü Hanioğlu] Erken Cumhuriyet ideolojisi ve Vülgermateryalizm (1) [Yorum - M.Şükrü Hanioğlu] Erken Cumhuriyet ideolojisi ve Vülgermateryalizm (1) Icon_minitimePtsi 03 Mayıs 2010, 11:19

<TABLE bgColor=#ffffff>



<TR>
<td class=spot-haber vAlign=top colSpan=2>Karl Marx'ın vulgärmaterialismus (vülgermateryalizm) olarak adlandırdığı, Marksistlerin ise kendi "diyalektik" ya da "bilimsel materyalizm"lerinden (bu son nitelendirmenin Marx ve Engels'in sağlığında değil daha sonra Georgi Plekhanov tarafından yapıldığını belirtmek yerinde olur) ayırmak için bazen bu adla, bazen de "küçük burjuva materyalizmi" olarak atıfta bulundukları bilimci (scientist) düşünce akımının erken Cumhuriyet ideolojisinin oluşumunda ciddî bir rol oynamış olması toplumumuzun bâzı kesimlerine rahatsızlık vermektedir.</TD></TR></TABLE>
<TABLE cellSpacing=1 cellPadding=1 align=right>



<TR>
<td style="PADDING-RIGHT: 5px" align=right>

</TD></TR></TABLE>
Bu konuda tespiti oldukça kolay bağlantılar genellikle göz ardı edilmekte, bazen de vülgermateryalizmin söz konusu ideolojinin oluşumundaki rolü bütünüyle reddedilerek, erken Cumhuriyet ideolojisinin temelinin bilimsel realizm olduğunu iddiaya varan abartmalar ortaya konulmaktadır. Bu yorumda vülgermateryalizmin erken Cumhuriyet ideolojisi üzerindeki etkisi, tarihî bağlam içerisinde, ele alınmaya çalışılacaktır.
Erken Cumhuriyet ideolojisinin niteliği
Bu konuda bir değerlendirme yapmadan önce erken Cumhuriyet ideolojisi kavramını açıklığa kavuşturmak gereklidir. Bu kavramın sınırları gerektiği şekilde belirlenmediğinde farklı düşünce akımlarından etkilenen fikir adamlarına atıflar yapılarak söz konusu ideolojinin niteliği hakkında değişik yorumlar yapılabilmektedir. Ancak tıpkı Beşir Fu'ad Bey'in yayınlarına ve Musavver Cihan mecmuasına bakılarak II. Abdülhamid dönemi resmî ideolojisinin pozitivist-vülgermateryalist bir temele dayandığını söylemenin mümkün olamayacağı gibi, Cumhuriyet sonrasında bâzı bilim insanları ve düşünürlerin quantum mekaniği üzerine araştırma yapmaları, Max Planck'ın çalışmalarına atıfta bulunmalarından yola çıkarak ideolojinin belirlenimci (determinist) değil ihtimaliyatçığa dayalı bir felsefe üzerine oturduğunu savunmanın imkânı yoktur. Burada önemli olan kullanılan resmî sloganlar, liderlerce dile getirilen siyasî söylem, egemen siyasetin benimsediği retorik ve bilhassa merkezî eğitim sistemi aracılığıyla yeni nesillerin şekillendirilmesinde kullanılan ideolojidir. Dolayısıyla II. Abdülhamid dönemi resmî ideolojisi ele alındığında Beşir Fu'ad Bey'in değil Sultan'ın ne düşündüğü ve söylediği, idadî ve rüşdiye kitaplarında ne anlatıldığı; erken Cumhuriyet dönemi incelenirken ise Mehmed Refik (Fenmen)'in Einstein'a yaptığı atıflar, Fen Âlemi dergisinin izafiyet kuramı üzerine yazdıkları değil, devletin kurucusu Mustafa Kemal (******)'ün ne düşündüğü ve yazdığı, lise resmî müfredatının hangi mesajları verdiği önemlidir. Türkiye dışı bir misâl vermek istersek, Erkenntnis dergisi 1930 ilâ 1938 yılları arasında Leipzig'de yayınını sürdürürken Almanya'da dergide yazılanlardan tamamen bağımsız, bambaşka temellere oturtulan bir resmî ideoloji şekilleniyordu. Tekrar kendi misâllerimize dönecek olursak, vülgermateryalizmin II. Abdülhamid döneminde yüksek öğrenim müesseselerinde eğitilen bireyler arasındaki yaygınlığının, bu ideolojinin dönemin resmî ideolojisinin fikrî arka plânını oluşturduğunu savunmayı mümkün kılamaması gibi, erken Cumhuriyet döneminde bilim çevrelerinde tartışılmış ya da popüler olmuş düşünsel yaklaşımları resmî ideoloji olarak sunmak anlamlı değildir.
Osmanlı entelektüel hayatı ve vülgermateryalizm
Vülgermateryalizmin erken Cumhuriyet üzerindeki etkisini reddetmeye çalışanların sıklıkla ortaya attıkları bir tez, bu akımın zaten Osmanlı son döneminde de rağbet görmediği, pozitivizmin etkinliği karşısında ikinci plânda kaldığı, dolayısıyla da Cumhuriyet'in bu akımı tevârüsünün söz konusu olmadığıdır. Tarih bilgisi eksikliğinden kaynaklandığı şüphesiz olan bu savın tersine vülgermateryalizm Ali Suavî'nin, ilginç şekilde Claude Bernard'ın deneysel pozitif bilim tezine dayandırdığı, Ludwig Büchner eleştirisinin (1870) de gösterdiği gibi on dokuzuncu asır ortalarından sonraki Osmanlı dünyasında sadece taraftarlarınca savunulan, dar bir çevrede tartışılan bir düşünce hareketi değil toplumun genelinde, müspet ya da menfi, ilgi uyandıran bir akımdı. Büchner, Haeckel tercümeleri, bunlara dayanan çalışmalar ve reddiyeler de Kahire'den İstanbul'a, Bağdat'tan İzmir'e ulaşan bir coğrafyada yapılıyordu. II. Abdülhamid döneminin popüler bilim dergileri Musavver Cihan ve Resimli Gazete, İkinci Meşrutiyet Dönemi Garbcılığı'nın yayın organı İctihad, Arap vilâyâtında en çok okunan popüler mecmua olan el-Muktataf, Türkçe ilk kapsamlı felsefe dergisi olan Felsefe Mecmuası ile dönemin Zekâ, Piyano, Mehtab benzeri pek çok yayın organının vülgermateryalizmi savunması ve yayması bu akımın Osmanlı entelektüellerinin bir bölümü arasında ne denli yaygın olduğunu ortaya koyar. Erken Cumhuriyet döneminde ise artık kesintiye uğramadan okurlarına ulaşan İctihad mecmuasına ilâveten Anadolu'da da yayınlanmaya başlayan dergiler bu fikir akımını daha da popülerleştirmişlerdir. Bu alanda sadece Büchner reddiyelerinin imparatorluk sonrasında erken Cumhuriyet döneminde devam etmesi dahi söz konusu akıma entelektüel çevrelerde gösterilen ilgiyi ortaya koymaya kâfidir. II. Abdülhamid dönemindeki tek kapsamlı, ancak içeriği zayıf, reddiyeye (İsmail Ferid, İbtâl-i Mezheb-i Maddiyûn, İzmir, 1312 [1894]) karşı İkinci Meşrutiyet Dönemi'nde de Şehbenderzâde Ahmed Hilmi'nin değişik risâle ve makalelerinin yanı sıra bir çalışma kaleme alınmış (Harputizâde Hacı Mustafa, Redd ü İsbat, İstanbul, 1330 [1912]), erken Cumhuriyet döneminde ise konu üzerine en önemli eserler yayınlanmıştır. (Emin Feyzi, İlm ü İrade, İstanbul, 1343 [1925] ve bilhassa İsmail Fennî Ertuğrul, Maddiyûn Mezhebinin İzmihlâli: Maddiyûn Mezhebiyle (Monizm) ve Felsefe-i Müsbete Mezheblerinin Keşfiyât-ı Fenniye ve Muhakemât-ı Akliyye ile Redd ü İbtâli, İstanbul, 1928).

Vülgermateryalizm ve popülerliği
İkinci Meşrutiyet Dönemi vülgermateryalist hareketinin popülerliğini ortaya koyan bir diğer gösterge de bu akımın kutsal kitabı olarak yorumlanan Kraft und Stoff (Madde ve Kuvvet) çalışması ve başta Ernst Haeckel'inkiler olmak üzere diğer vülgermateryalist eserlerden yapılan çevirilerin satış rakamlarıdır. Haeckel'in Vahdet-i Mevcud: Bir Tabiat Âliminin Dini adıyla 1911 yılında Türkçeye çevirilen Der Monismus als Band zwischen Religion und Wissenschaft çalışmasının gördüğü olağanüstü ilgi Madde ve Kuvvet hacmindeki bir eserin üç cilt halinde tercümesini mümkün kılmış, bu genişlikteki eser iki yıldan az bir sürede 2.250 adet satılmış ve gördüğü ilgi daha sonra da artarak sürmüştür. Okuma yazma oranının düşüklüğü ve çok sayıda entelektüelin, meselâ kendi anlatımına nazaran Abdülhak Adnan Bey (Adıvar)'in, bu kitabı Fransızca tercümesinden okumuş oldukları, pek çoğunun da eserin diğer Osmanlı anâsırı dillerine (1911 öncesi ve sonrası yayınlanan Arapça, Bulgarca, Ermenice, Romence ve Yunanca tercümeler) yapılan çevirilerinden yararlandıkları göz önüne alındığında söz konusu rakam daha da ehemmiyet kazanır.
Vülgermateryalizmin algılanışı
1870'lerde başlayan vülgermateryalizm eleştirilerinden sonra, Osmanlı dünyasında Şibli Şumayyil'in yaptığı ilk Büchner tercümesiyle 1884 yılında Kahire'de başlayan tartışma Beşir Fu'ad Bey tarafından İstanbul'daki entelektüel çevrelere taşınmış ve daha sonra da bilhassa Dr. Abdullah Cevdet Bey'in çevirileri ile hız kazanarak dönemin popüler dergilerinin fikrî arka plânını oluşturmuşlardır. Ancak vülgermateryalizmin Osmanlı versiyonu, Marx gibi düşünürler, Justus von Liebig gibi bilim adamları ya da Friedrich Lange gibi felsefeciler tarafından eleştirilen bu düşünce akımının tam anlaşılmadan yapılan bir popülarizasyonu olmuştur. Kısa sürede ruhçuluk-maddecilik ve din-bilim çatışması tartışmalarının taraflarından birisinin temel tezlerini dayandırdığı bu akım, önde gelen düşünürlerin fikirleriyle zıt kavramsallaştırmalar yapılmasının aracı haline gelmiştir.
Meselâ Beşir Fu'ad Bey bir yandan Büchner'e övgüler düzer, onun fikirlerinin yeni nesle yol göstereceğini savunurken diğer yandan da onun, bilhassa Aus Natur und Wissenchaft'da, yeni bir din olarak yorumlayarak şiddetle eleştirdiği pozitivizmi benimsiyordu. Bu Beşir Fu'ad Bey'in bir yandan Darwinizm'i savunurken, öte yandan da tıpkı Lamarck'ı eleştiren Comte gibi Darwinizm'in pozitivizmle uyuşmadığını iddia eden Littré'yi sahiplenmesi misâlinde, hattâ daha da garibi Claude Bernard ile ampirik, bilimsel bir metafizik yaratılması fikrinin müdafiî George Henry Lewes'in fikirlerinden beraberce yararlanmaya çalışmasında görüldüğü gibi Osmanlı entelektüellerinin materyalist temelli, dine eleştiri getiren kuramları b ağdaştırırken ciddî bir kavram kargaşası içinde bulunduklarını gösterir. Büchner'i İstanbul entelektüel çevrelerinde popülerleştiren Abdullah Cevdet Bey de hayatının sonuna kadar on sekizinci asır Fransız materyalizmi ile onu, deneye dayanmayan boş bir "felsefe" olmaktan öteye gidemeyen bir düşünce sistemi olarak şiddetle eleştiren Alman vülgermateryalizminin bir sentezini yapmaya çalışmış, bununla da yetinmeyerek bunu Maine de Biran'dan Bergson'a ulaşan bir yaklaşımın sözcüsü olan Jean-Marie Guyau'nun ahlâkçı fikirleriyle bağdaştırmaya gayret etmişti. Bu fikir bulamacının içinde Guyau ile şiddetle eleştirdiği Ribot'nun birbirine zıt kalıtım kuramları dahi uyum içinde yaşayabiliyorlardı. Bunun yanı sıra Abdullah Cevdet Bey, vülgermateryalistler ile DuBois-Raymond ve Brücke gibi biyolojik mekanistler arasında da ciddî bir farklılık olmadığını düşünüyordu. İkinci Meşrutiyet Dönemi vülgermateryalist hareketinin başını çeken Baha Tevfik Bey'in "Alman Darwin'i" ûnvanıyla anılan Haeckel ile Darwinizm tenkidiyle şöhret kazanan Eduard von Hartmann'ın fikirlerini bağdaştırmaya çalışması, bunun ötesinde, Julius Frauenstädt bir kenara bırakılırsa, vülgermateryalizmin en ciddî felsefî kritiğini yaparak Marburg Üniversitesi'nde uzun sürecek Yeni Kantçı geleneği kuran ve Meyer ve Liebmann ile beraber bu alanda felsefî bir çığır açan Friedrich Albert Lange'yi, Büchner'in çalışmalarını daha ileriye götüren bir düşünür olarak takdimi ise herhalde fikir karışıklığının hangi boyutlara ulaşabildiğinin ilginç misâlleridir.
Bir Niza-i İlm ü Din tezi olarak vülgermateryalizm
Dolayısıyla Osmanlı entelektüel tartışmasında vülgermateryalizm on dokuzuncu asır Avrupa'sında yapılanlarla pek de ilgisi olmayan kavramsallaştırmaların gerçekleştirilmesinde kullanılıyordu. Temelde vülgermateryalizm Osmanlı dünyasında dinin toplumun ilerlemesi önünde en büyük engeli oluşturduğunu savunan entelektüellere en basit reçeteyi sunuyordu. Kendini bilimciliğe, deneyciliğe ve tıp bilimlerindeki yeni buluşlara dayandıran bu akım, Osmanlı entelektüel çevrelerinde, ilginç bir şekilde eleştirdiği, ancak dine karşı kendisininkine benzer tavır alan, diğer akımlar ve felsefelerle bağdaştırılıyordu. Osmanlı/Türk pozitivizminin önde gelen simâsı Ahmed Rıza Bey'in Büchner'in popülaritesini kaybetmeye başladığı yıllarda dahi ona atıflarda bulunması ilginçtir. Osmanlı pozitivizmi diyebileceğimiz hareketin ileri gelen diğer şahsiyetleri olan Beşir Fu'ad, Yusuf Fehmi gibi kimselerin Büchner, Czolbe ve Vogt'dan etkilenmeleri bir tesadüf eseri değildir. Sonuçta vülgermateryalizm Osmanlı bağlamında, eleştirdiği pek çok akımla da bağdaştırılarak popülerleştiriliyor ve dinin bir kenara bırakılacağı geleceğin toplumu ideolojisinin temelini oluşturuyordu. Entelektüellerin Yeni Kantçılık, pozitivizm ve hattâ Guyau misâlinde görüldüğü gibi ahlâkçılık benzeri düşünce sistemleriyle harmanladığı vülgermateryalizm, bir alt seviyeye indiğinde yani II. Abdülhamid döneminin Musavver Cihan'ı ya da İkinci Meşrutiyet'in İctihad ve Yirminci Asırda Zekâ'sı tarafından popülerleştirildiğinde daha da eklektik hale geliyor ve neticede çevirisi Osmanlı toplumunda büyük tartışmalar yaratan Draper'in Niza-i İlm ü Din kitabının ana mesajını veriyordu. Bunun yanı sıra popülerleştirilmiş vülgermateryalizm, dergilerin diğer konuları olan Zeppelin uçuşları, Edison'un icatları, coğrafî keşifler, modern tıbbın mucizeleriyle bir arada paketlendiğinde sadece bir düşünce hareketi olmanın ötesinde Batı'nın gelişiminin de motor gücü ve felsefesi olarak sunuluyordu, ki Cumhuriyet'in tevârüs ettiği de ciddî bir felsefe ya da fikir hareketinden ziyade bu kanaat idi.
Vülgermateryalizmin yükselişi ve Osmanlı resmî ideolojisi
Vülgermateryalizm 1880'lerin sonundan itibaren kendisine Osmanlı entelektüel çevrelerinde çok sayıda taraftar bulmakla birlikte resmî ideoloji üzerinde herhangi bir etki yapmamıştı. Tam tersine dönemin resmî ideolojisi onun ana tezlerini şiddetle reddeden temellere dayanmaktaydı. İlginçtir ki her türlü siyasî tartışmayı yasaklayan dönem idaresi vülgarmateryalizmi "bilimsel faaliyet" olarak mütâlâa ettiğinden bu alanda ciddî bir sınırlama getirmeyi gerekli görmemişti. Pek tabiî Madde ve Kuvvet'in, "Tanrı Fikri (Die Gottes Idee)" bölümü benzeri metinlerin sansürden geçmeyeceğini herkes biliyordu; ama bu tür otokontrol dışında vülgermateryalist literatür Osmanlı dünyasında yaygın biçimde okunuyor, tartışılıyor ve eğitimli toplum katmanlarında kendine hatırı sayılır sayıda taraftar buluyordu. 1908 İhtilâli ise Osmanlı vülgermateryalizm literatürünün yayını üzerindeki otokontrolün kalkması sonucunu doğurmuştu. Madde ve Kuvvet metninin artık tümü okuyucuya sunuluyor, Haeckel'in Monism tezleri elden ele dolaşıyor, edebiyatta II. Abdülhamid döneminde ancak arka fonda görülebilen vülgermateryalizm, "Haeckel, Büchner ve Karl Vogt"un "bugünkü hakâyık-ı mevcûdenin ekserisini beşeriyete şerh eden . . . mütefekkir"ler olarak göklere çıkarıldıkları Ömer Seyfeddin hikâyelerinde olanca netliğiyle ortaya çıkıyordu. Burada ilginç olan, Ömer Seyfeddin misâlinde de görüldüğü gibi, vülgermateryalizm ile Türkçülük ve daha sonra Türk milliyetçiliğinin bir sentezinin yapılmaya çalışılmış olmasıydı, ki ilk misâlleri 1903 ilâ 1907 yılları arasında Kahire'de yayınlanan Türk dergisinde görülen bu bağdaştırmanın en uç noktasına yorumumuzun ilerideki bölümlerinde göstereceğimiz gibi erken Cumhuriyet dönemi öğrenim müfredatında ulaşılacaktı.
Popülerliğindeki artış ve sunumundaki sınırlamaların azalmasının yanı sıra İttihadçı kadrolar içinde benzeri fikirleri benimseyenlerin sayısının yüksekliği vülgermateryalizmin, bir geçiş dönemi olarak nitlendirilmesi mümkün İkinci Meşrutiyet Dönemi'nin resmî tezlerinde, devletin nasıl yenileneceği konusunda ortaya konulan projelerde daha etkili hale gelmesini sağlıyordu. Ancak bundan yola çıkarak İttihadçılığın vülgermateryalizmi resmî ideolojinin ayrılmaz bir parçası haline getirdiğini varsaymak doğru değildir. Ulema şubesi ve muhafazakâr kanadı da dahil olmak üzere çok sayıda farklı görüş sahibi bireyi çatısı altında tutmaya muvaffak olan İttihad ve Terakki, bâzı önde gelen âzâlarının vülgermateryalizmi bir dünya görüşü olarak benimsemelerine rağmen, onu resmî ideolojinin ana dayanaklarından birisi haline getirmek konusunda pek de istekli değildi. Nitekim sınırları zorladığında İctihad mecmuasını kapatmakta, Abdullah Cevdet Bey'i tehdit etmekte ya da Kılıçzâde (Kılıçoğlu) İsmail Hakkı Bey'i re'sen emekliye sevk etmekte bir sakınca görmüyordu. (Şerif Hüseyin'in 1916 yılında ayaklanmasını başlattığı zaman İctihad mecmuasının vülgermateryalist din yorumlarını eyleminin nedenlerinden birisi olarak göstermesi, İttihadçıların isteksizliğinin ciddî siyasî nedenleri olduğunu ispatlıyordu). Vülgermateryalizmin önde gelen isimlerinin neredeyse hepsinin Jön Türklük ve İttihadcılık geçmişleri olmakla birlikte 1908 sonrası dönemde bunların pek çoğu iktidara muhalif tavır almışlardı. Gerek İctihad, gerekse de Yirminci Asırda Zekâ muhalefetle, bilhassa Sabahaddin Bey ile daha yakın ilişkiler sürdürüyorlardı ve Abdullah Cevdet ile Baha Tevfik beyler muhalefetin adem-i merkeziyet tezini savunuyorlardı.
Vülgermateryalizmin yeni anlamı
Neticede İkinci Meşrutiyet Dönemi vülgermateryalizmin popülerliğinin ve devlet katında daha fazla kabûlünün gerçekleştiği; ancak resmî ideoloji üzerinde sınırlı etki yaratabildiği bir dönemdi. İmparatorluk kurtarıcısı kimliğiyle İttihad ve Terakki bir kurum olarak bütünüyle bu akıma dayandırılacak bir resmî ideolojinin ciddî siyasî sorunları beraberinde getireceğini düşünüyordu. Ama İkinci Meşrutiyet Dönemi'nin yarattığı en büyük değişiklik vülgermateryalizmin basitleştirilen tezlerinin daha geniş kitlelere ulaşması ve savunucularının entelektüel tartışmada "bilimsellik" tekelini ellerine geçirmeye başlamalarıydı. Büchner karmaşık felsefe dilini reddederken seçkinler ve aydınlar için değil eğitimli orta sınıflar için yazdığını söylemişti. Kendisi ve diğer vülgermateryalistler, bihassa Haeckel, Avrupa'da bu tabaka içinde ciddî bir ilgi uyandırmışlardı; ama yazımızın başında değindiğimiz gibi bu popülerlik tezlerinin "yüksek düşünce sistemi" haline gelmesine yeterli olmamıştı. Kendilerine Almanya'da "vülger" sıfatı yakıştırılıyordu ve pek çok Avrupa toplumundaki algılama da değişik değildi. Ancak Osmanlı entelektüelleri açısından durum farklıydı, meselâ Büchner'in kitaplarının İngilizce çevirilerinde Almanya'nın "popüler bilim yazarları arasında Dr. Büchner'in kesinlikle ilk sırada yer aldığı bu nedenle görüşlerinin dikkate alınmasının gerektiği" vurgulanırken Madde ve Kuvvet'in Türkçe tercümesinde "bu büyük hakîm['in] bu büyük eserle bütün medenî dünyanın dimağına hakim oldu"ğu savunuluyordu. Vülgermateryalizm eleştirisi ise bilhassa Şehbenderzâde Ahmed Hilmi'nin tenkitlerine kadar ulema ile sınırlıydı. Bir Osmanlı Lange'si, Justus von Liebig'i, Marx'ı ve belki daha da önemlisi Strauss'u yoktu. Bu çerçevede bakıldığında vülgermateryalizm, varsayılan din-bilim çatışmasında, bilimin son sözü haline geliyor ve Büchner'in "bilime dayalı materyalizmin tüm dinlerin yerini alacağı geleceğin dünyasında herkes için hürriyet, kültür ve refahın sağlanacağı" ya da Haeckel'in "kâinatın muammalarının çözüldüğü" tezleri, sadece eğitimli sınıflar tarafından değil pek çok entelektüelce de bilimin ve insanlığın geleceğini aydınlatacak tezler olarak mütâlâa ediliyorlardı. Bunun da ötesinde vülgermateryalizmin modernitenin gerçek ideolojisi ve Batı'nın teknolojik gelişimiyle üstünlüğünün arkasındaki motor güç olduğu varsayılıyordu. Dolayısıyla İkinci Meşrutiyet Dönemi vülgermateryalistlerinin "Garblılaşma" hareketinin de liderleri olması tesadüfî değildi. Büchner ve Haeckel'in tezlerini Osmanlı toplumunda popülerleştiren Abdullah Cevdet ve Baha Tevfik beylerin mecmualarında Batılılaşma ve Batı âdâb-ı muaşeretinin kabûlünün, gerektiğinde resimler yardımıyla, savunulmasını da bu bağlamda değerlendirmek gerekir. Garblılaşma hareketinin önde gelen diğer simaları olan Celâl Nuri (İleri) ve Kılıçzâde İsmail Hakkı Beyler de Alman vülgermateryalizminden ve bilhassa Büchner'den derin biçimde etkilenmiş entelektüellerdi. Bu açıdan bakıldığında İkinci Meşrutiyet ve erken Cumhuriyet Batılılaşması'nı, III. Selim döneminden itibaren ortaya konulan Osmanlı siyasetlerinden ciddî biçimde ayırmak, fikrî arka plânının materyalizm ile ilişkisini göz önüne almak gereklidir.
Erken Cumhuriyet ve vülgermateryalizm
Vülgermateryalizmin Osmanlı/Türk serüveninin bir sonraki aşaması olan erken Cumhuriyet döneminde gerçekleşen temel farklılık bu ideolojiye siyasete egemen olan lider kadrosu tarafından gösterilen ilgidir. Vülgermateryalizmin İkinci Meşrutiyet Dönemi'ndeki yükselişi ve kazandığı popülerlik, Cumhuriyet kurucularının bir bölümünün de bu düşünce sistemine ilgi duymalarına yol açmıştı. Bunlar arasında Cumhuriyet'in kurucusu Mustafa Kemal (******)'ün de bulunması, kendisinin erken Cumhuriyet ideolojisinin oluşumunda oynadığı öncü rol göz önüne alındığında, son derece önemlidir.
Mustafa Kemal, Madde ve Kuvvet'in Dimağ ve Ruh, Tefekkür ve Vicdan bölümleriyle Charles Letourneau'nun Science et matérialisme adlı popüler materyalist kitabının "Düşünce ve Ruh" bülümünden yapılan Fenn-i Ruh (1911) adlı bir derlemeyi okumuş ve Büchner'in fosfor ile düşünce üretimi arasındaki bağlantıyı ele alan tahlili ilgisini çekmişti. Bu vülgermateryalizmin düşüncenin maddî temellerini ispatlama alanındaki en önemli tezlerinden birisiydi ve ilk olarak Moleschott tarafından ortaya atılmış, daha sonra ise Büchner tarafından popülerleştirilmişti. Ancak Büchner, Vogt'un "beynin düşünceyi, aynen karaciğerin safra ürettiği gibi oluşturduğu" yolunda Physiologische Briefe für gebildete aller Stände (1845-47) adlı kitabında ortaya attığı savı şiddetle eleştiriyordu. Pek tabiî Mustafa Kemal'in konunun bu tür detaylarına indiğini söyleyebilmek mümkün değildir. Kendisinin pek çok Osmanlı/Türk entelektüeli gibi Büchner ile Holbach'ı [ilginçtir ki Système de la nature'ü değil, din fikrini tartışan Le Bon Sens (Akl-ı Selim)'ı] beraber ilgiyle okuması ilginçtir ve materyalizm alanında sadece eğitimli sınıf değil entelektüeller tarafından da ortaya konulan eklektik yaklaşımı gösterir. Mustafa Kemal sadece Büchner'i değil, başta Haeckel'inkiler olmak üzere vülgermateryalizm, natüralizm ve pozitivizmin tüm tezlerine karşı Şehbenderzâde Ahmed Hilmi tarafından yazılan bir reddiyeyi (Allah'ı İnkâr Mümkün müdür? Yahud Huzur-i Fende Mesâlik-i Küfr, İstanbul, 1327 [1911]) de 1916 yılında okumuş ve "bu incelemede bilim ve fenne dayananlar[ın] kabul edilebil"eceği yorumunu yapmıştı. Bu da kendisinin Osmanlı eğitimli sınıfının pek çok üyesi gibi meselenin din-bilim ve ruhçuluk-maddecilik çatışması boyutlarına ilgi göstermiş olduğuna işaret eder.
Kurucusu tarafından gösterilen bu ilginin yanı sıra erken Cumhuriyet, toplumun eğitimli kesimlerinde popüler, ancak genelinde marjinal, bir hareketin liderlerini de ön plâna çıkarmış ve daha da önemlisi siyaset sahnesine sokmuştu. Vülgermateryalist değerlerle tanımlanan yeni bir ahlâk fikrini savunduğu için yoğun eleştirilere uğrayan ve son Meclis-i Meb'usan âzâlığı ile Malta sürgünü sonrasında yeni dönemde de meb'usluğu devam ettirilen Celâl Nuri Bey 1935 yılına kadar TBMM'de önemli vazifeler almış; 1913 yılında Cumhuriyet reformlarının detaylı bir taslağını kaleme alan, Doçent Celâl Pekdoğan'ın başarıyla gösterdiği gibi, çeşitli risâleler ve Hür Fikir mecmuasında Büchner'in tezlerini neredeyse birebir tekrarlamış olan Kılıçzâde İsmail Hakkı Bey, 1927 seçimlerinde "Ulu Rehber Gazi Paşa Hazretleri'nin işaretleri ile" meb'us seçilerek 1946 yılına kadar TBMM üyeliği yapmıştır. Mustafa Kemal, Büchner'in Türkçeye ilk çevirilerini yapan Abdullah Cevdet Bey'in meb'us yapılmasını da 1925 senesi sonlarında ciddî biçimde düşünmüş, Çankaya Köşkü'nde dört saat süren bir görüşmeye mazhar olan doktorun İctihad mecmuası aracılığıyla ortaya attığı tezleri övmüş; ancak daha sonra muhafazakâr çevrelerce başlatılan karşı kampanya sonucunda fikrini uygulamaya koymaktan vazgeçmişti. Bu bağlamda değerlendirildiğinde, Dr. İbrahim Temo'nun, ******'ü kendilerinin yıllarca savundukları tezleri fiilen uygulayan "rehakâr bir otoriter kuvvet" olarak tavsifi bize ilginç ipuçları verebilecek bir ifadedir. ZAMAN [Yorum - M.Şükrü Hanioğlu] Erken Cumhuriyet ideolojisi ve Vülgermateryalizm (1) Affraid
Sayfa başına dön Aşağa gitmek

[Yorum - M.Şükrü Hanioğlu] Erken Cumhuriyet ideolojisi ve Vülgermateryalizm (1)

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var: Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Ay ve Güneş :: DİYAR-I İLİM :: TARİH :: İnkılap Tarihi -

/

Forum kurmak | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Son tartışmalar