Ne tuhaf, İstiklâl Marşı’nı dururken okuyoruz. Evet, durarak. Ayakta durarak. Oysa marş yürürken okunmak için yazılmış ezgilerin adı. Marş demek yürüyüş demek, yürüyüş ezgisi demek. Marş kelimesinin aslı: marsch. Almanca. (Fransızcası da aynı: marche) Bu kelime basitçe yürüyüş anlamına gelir. Fakat bu yürüyüşü diğerlerinden ayıran tarafı, uygun adım olması. Uygun adım yürüyüş, askerî adımlarla yürüyüş. Düzenli yürüyüş. Bu anlam marschieren (ve tabii ki Fransızca marcher) fiilinin kökünde de var. (Mareşal kelimesi de aynı kökten.) Kelime Türkçe’de çok benimsenmiş. Meselâ marş marş demek, biraz da uygun adım marş demektir. Askerî yürüyüşler, hep bu komutla başlar. Marş iiiiiileriiii! dendiğinde, ilerlemek zorundasınız. Zorla ilerlemelisiniz. Çok ilginçtir ki arabaların hareketi de yürümek olarak tanımlanmıştır. Arabalar yürür. Arabaların marşına basılır. Marş pedalına basılır. Marş basar veya basmaz, eğer basarsa, araba yürür. Arabaların hareketi/yürüyüşü kendi iradeleriyle olmadığı için, ister-istemez arabaların marşına basılması, yani arabaların hareket ettirilmesi gerekir. Basitçe söylenecek olursa, gerçekte arabalar hareket etmezler, hareket ettirilirler. Askerî birimlerin yürüyüşü/hareketi de yürüyenlerin değil, yürütenlerin iradesine bağlıdır. Komutan Marş! deyince bölük yürür, Dur! deyince durur. Durmak ve yürümek yürüyenlerin isteğine bırakılmamıştır. Komuta bağlıdır. Komutanın komutuna. Kimse tek başına uygun adım yürüyemez. Uygunluk, kişinin kendi adımları arasında değildir sadece. Kişi, yanında yürüyenlerin attıkları adımlara da uyum göstermelidir. Demek oluyor ki marş kelimesinin kökünde üç temel anlam fark ve tefrik edebiliyoruz.
1) Bu yürüyüş, tek kişilik değildir. Bir topluluğun, bir toplumun yürüyüşüdür. Birlikte yürüyüştür. Eylemin özünde birlik ve beraberlik vardır.
2) Bu nedenledir ki bu yürüyüş düzenli, uygun adımlarla, ritmik olmak zorundadır. Kargaşa ve karmaşa (tefrika) yürüyüşün türüne ve amacına aykırıdır.
3) Bu yürüyüş, her şeyden evvel, yürüyenlerin kendilerini harekete mecbur hissettikleri bir tarzdadır. Yürüyenleri bir araya getiren, onları toplu(m) kılan ve bir hedefe yürüten sebep, tek tek kendi irade ve isteklerinden bağımsızdır. Yürüşün sebebi, kişisel değildir, olamaz. Sebep, bir idealdir, toplumun varlığını borçlu olduğu değerler manzumesidir.
İstiklâl Marşı, duran değil, yürüyen, hareket eden, mücadele eden bir toplumun, direnen, karşı koyan, savaşan bir milletin destanı olmak üzere kaleme alınmıştı. Türkler durmuyorlardı, geri çekilmiyorlardı, dinlenmiyorlardı. Peki ya ne yapıyorlardı? Mücadele ediyorlardı, direniyorlardı, savaşıyorlardı. İstiklâl için yürüyorlardı. İstiklâl Marşı bu yürüyüşün destanı, bu destanın şairiyse bu yürüyüşün vicdanıydı. İstiklâl Marşı Millî Mücadele’nin ruhunu temsil ve tefsir eder. Millet bu mücadelenin vücudu ise, İstiklâl Marşı’nda dile gelen hakikat o mücadelenin ruhudur. Dikkat ediniz lütfen, Mehmed Akif, İstiklâl Marşı’nı yazarken kelimeleriyle damarlardaki kanı yavaşlatan değil, hızlandıran bir ritim inşâ etmiştir. İstiklâl Marşı’nın musikisi, bu yüzden kelimelerinin sadece lafzında değil, mânâsındadır da.
Duranlar için değil, yürüyenler için yazılmıştır İstiklâl Marşı.
Bu marş kime ithaf edilmiştir?
Akif’in kelimeleriyle: Kahraman Ordumuza.
Yani İstiklâl Marşı, gerçekte bir ordu marşıdır.
O dönemde topyekûn ordu hâline dönüşmüş bir milletin marşıdır. Yürüyen bir milletin. Direnen bir milletin. Kaybolmamak, kaybetmemek, kaybedip gitmemek için mücadele eden bir milletin.
Bu metne dil uzatanlar, bu metni değiştirmek isteyenler, bu metinden rahatsız olanlar bu yürüyüşü durdurmak isteyenlerdir. Millî mücadelenin vücudunu/bedenini ruhundan, yani milleti kendi değerlerinden/özünden ayırmak isteyenlerdir. İstiklâl marşını bir yenisiyle değiştirmeyi istemek, Süleymaniye Camii’nin yerine bir gökdelen dikmeyi istemeye eş bir ahmaklık göstergesidir. Hemen düzeltiyorum: Bu istek, mücerred ahmaklığın göstergesi olamaz. Çünkü ahmaklık gaflet’in eseridir. Sözünü ettiğim istekse, ihanetin. Değerlere ihanetin, millete ihanetin, geçmişe, ve daha da kötüsü geleceğe ihanetin.
Not: Yazının yayımlandığı tarihe bir kez daha göz atınız.