Yaş : Kayıt tarihi : 09/09/08
Mesaj Sayısı : 594
Nerden : İş/Hobiler : Lakap : amcasını arıyor
Konu: “Budalalar” Nazan Bekiroğlu Paz 11 Ocak 2015, 14:58
Biraz cennetli biraz bu dünyalıdırlar. Kendileri gibi olanlar için yaşamayı katlanılır kılarken kendileri gibi olmayana bir avuç budaladırlar.
Tuhaftırlar. Çok derinlerde dolaştıklarının sabitesi olacak kadar tuhaf. Derinlerde dolaşanın vurgun yemesi kaçınılmaz değil ki. Ağır acıların içinden süzülerek gelirler. Cennetten kovulmuşlardır bir kere. Ayakları dünya toprağına basmış, gözleri açılmış. Ne yağmur onarır onları bundan böyle ne kar. Bilmişlerdir çünkü. Kolaydır ipin ucunu kaybetmeleri.
Dili, dini, ırkı, rengi, milliyeti yoktur acılarının. Dünyanın bütün haksızlıkları onların alnına yazılıdır. Her şeyin derdi onları almış, olup bitenin sorumluluğu onların omzundadır. Ne zaman unutur gibi olsalar olmaz. Unutmak istedikleri şeyin tam ortasındadırlar.
Milyonla çalan mesned-i izzette ser-efraz iken suyu fazla akıtmak onlara haramdır. Anlı şanlı kumandanlar binleri ölüme sürerken bir karınca ezmek onlar için günahtır. Attıkları eğri adım, kırdıkları gönül günlerce peşlerini bırakmaz. Her şey ayaklarına dolanmıştır. Kalbin hassas terazisine düşmüşlerdir çünkü. Tedavileri zordur bu yüzden.
Bunca sebepsiz acının, hak edilmemiş ıstırabın, şu gözlerin gördüğü vahşetin, dehşetin, cinnetin ortasında tuzunun kuru, kilerinin dolu, ocağının yanar olmasından utanırlar. Utanmaktır duyguların en değerlisi. Sırtındaki hırkadan, üstündeki örtüden, aşlarından, evlerinden utanırlar. Bir dağın diline emanet edildiğinde bile ölü harfler, yanık kelimeler doğuran bu cinnetin altında ezilip giderler.
Her şeye sırt dönüp gitmek. Mümkün değil. Çünkü ancak kendi hayatları kadar bağlı oldukları hayattan sorumlulukları, ancak kendi hayatları kadar değildir, bilirler. Ama ortalık toz duman. Aklın sarmalına düşerler sonunda. Sarmal, belâ kelime, boşluğa bakarlar. “Bütün bunları bir akıl hastanesinin kuytusunda benim vehmetmediğimi kim bana nasıl ispatlayacak?” Buraya kadar uzar iş. Çünkü akılları bir türlü almaz olup biteni.
İnsaniyetten şüphelenmek yerine kendilerinden şüphelenmeyi yeğlerler. “Herkes nasıl bu kadar zalim olabilir?” Bir türlü akıl sır erdiremezler. Sonunda kendilerine buğzederler: “Herkes bu kadar zalim olamaz o halde bu kadar zalim olan benim.” Sarmalın burgacında, kendi gerçekliğinden bile kuşkuya düşmüşken ne’yin gerçek olduğuna nasıl inanabilir, kimin gerçekliğinden emin olabilirler ki?
Hangi tarihi okusalar ona hak verirler başlangıçta. Fakat tek canlının bile zulme uğradığını gördüklerinde bütün tarihleri külliyen inkâr edip, külliyen lânet ederler. “İnsana zaafım var” sanırlardı en başta. Yanlış. Can’a zaafı vardır onların. İnsanla birlikte bir ota kadar evrene dağıtılmış kutsal canın tümü üstüne yemin ederler.
Bilirler ki can, tarihler üstü bir şeydir. Ona zulmetmenin gerekçesi, mazereti, bahanesi olamaz. Ama en fazla zulme uğrayan, en evvel feda edilen de yine candır ve tarih, canlar üzerinden yazılır. Kâğıt üzerinde iyi duran hayatta sırıtır bu yüzden. Teoride haklı görünen uygulamada iflâs eder. Tek masumun çığlığının bütün gerekçeleri yerle bir etmesi gerekirken tarih işte kendini böyle yazdırır.
“Bütün bunlar denge” de diyemezler çünkü bilirler, denge insanın zalimliğinde bozulmuştur. “Hak’tan gelene amenna”dırlar da insandan gelenle sağları solları yıkılmıştır. Ahde vefa. Keşke insan ahdine sadık kalsaydı. Belki bütün bunları yaşamazlardı.
Dostoyevski demiştir bir kere, budalalar kadar masumdurlar. O budalalar ki en haklı oldukları zamanda bile kendilerini haksız zannedecekleri sebebi bir yerlerden bulup çıkarırlar. Affetmemeleri gerekeni bile affederler. Gadre uğradıklarında onları huzura erdirecek şey gadredenin uğrayacağı ceza değildir, bir özür de değildir onların dileği. Tek şey beklerler, gadredenin kalbinde doğacak pişmanlık. Kendilerine zulmettikleri gibi zulmedeni de benimserler. Onlar kendilerini koruyamazlar bu yüzden. Onların korunmaları gerekir.
Keşke uyusalar ve uzun süre hiç uyanmasalar. Kalbin zamanı olan cennet zamanından ibaret kalsalar. Sonra yüzlerinde bir cennet huzuruyla uyansalar.