Yaş : Kayıt tarihi : 09/09/08
Mesaj Sayısı : 594
Nerden : İş/Hobiler : Lakap : amcasını arıyor
Konu: Mehmed Akif’in şiiri Mehmed Niyazi Salı 13 Ocak 2015, 11:18
Mehmed Akif’in bütün şiirlerinde feryat gizlidir. Bu, şahsî değil, ümmetin, milletin haline acıyan, onları dile getiren bir feryattır.
Bu yüzden; “Sanat, sanat için değil, hayat içindir” der; zira Müslümanlığın hayat dini olduğunu söyler. Toplumun hangi kesimine baksa aynı faciayı görüyor, şiirinde bunları dile getiriyordu. “Seyfi Baba”, “Mahalle Kahvesi”, “Meyhane”, “Köse İmam”, “Küfe” gibi, Safahat’ındaki bütün şiirleri böyledir. Hasta bir çocuk bakınız neler söylüyor; “Yok yok, beni ta / Götür İstanbul’a bırak ki gureba / Kimsenin onlara aldırmadığı bir sırada / Uzanıp ölmeye bir şilte bulurlar orada” Evet, o bir dünya arıyor ama bizim gibi merhametsiz bir dünya değil.
Mehmed Akif, hayatında olduğu gibi şiirlerinde de fazilet sahibidir; kendi çektiği acıları şiirlerine yansıtmamıştır; çünkü onun bütün tasası toplumdur. Kalabalıklar içinde yalnız olan insanın derdine çare olmak ister. Haksızlık, gerilik, fakirlikle mücadele eder; birlikte yaşadığı insanların dertlerini yazar; kaygısız zenginlere, sorumsuz aydınlara fazilet telkin eder.
1912 yılında yayın hayatına başlayan Sebilürreşad’ın ilk sayısındaki makalesi gerçekten bir manifesto idi. O makalede şiirinin ve özlediği edebiyatın ilkelerini bir bir sıralamıştır. Ahmet Haşim’in tam aksine bir yol takip eder; Haşim imajlarla oynar, M. Akif, halkın anlayacağı dille yazar. “… Hele sanat sanat içindir, sanatta gaye yine sanattır, edebiyatta edebiyattan başka gaye aramak sanatı kösteklemektir gibi nazariyeler bizim idrakimizin pek üstündedir.” dedikten sonra sanatını şöyle ortaya koyar: “Mümkün olduğu kadar halka söyleyecek eserler meydana getireceğiz. Yoksa havas (seçkinler) için yazı yazmaya yeltenecek kadar sersem değiliz. Zaten altı yüz bu kadar seneden beri, yalnız havassı düşüne düşüne avam olup gitmişiz.”
Mehmed Akif’in yaşadığı yılları bir düşünelim; millet bir savaşa giriyor, o savaş neticelenir neticelenmez bir başka savaş zuhur ediyor. Savaşın bütün yükünü çeken millet gerçekten bitap düşmüştü. Ne yazık ki kimse milletin çaresizliğine aldırmıyordu. Onun için edebiyatın millete faydalı olması gerekiyordu. Bu konuda Akif şöyle diyordu: “… Hele içtimai dertlerimizi dökmekten, yaralarımızı açıp göstermekten hiç çekinmeyeceğiz. Bundan maksadımız milleti ele, düşmana maskara etmek değildir. Meramımız kendimizi değil, maskaralıklarımızı maskara etmektir.”
Yine onun ortaya koyduğu ilkelerden biri de milli bir edebiyatımız olmasıdır. Her millet, kendi duygularını, dertlerini dile getiren edebiyatla etkilenir. Bunun için Mehmed Akif, “Edebiyatın vatanı olduğuna iman edenlerdeniz.” demektedir. Ama şu da bir gerçektir ki Doğu ve Batı’dan sevdiği ve takdir ettiği yazarlar da vardır. İranlı Sadi onun için gıpta edilecek bir yazardır, Fransız Emile Zola’yı sever, Lamartine’i takdir eder, çünkü dini coşkunluğu ve insan sevgisini dile getirmiştir. Paris’in kenar mahallelerine atılmış insanları gündemine taşıyan Alexandre Duma Fils’i de beğenirdi.
Gördüklerini en iyi şekilde kaleme almıştır; zaten onun şiirinde en güçlü taraf budur; “Hayır, hayal ile yoktur benim alışverişim / İnan ki her ne demişsem görüp de söylemişim.” Sanatı hakkında şunu diyor: “Bence en güzel yazdığım eserlerden biri Mahalle Kahvesi’dir. Bu şiirde bir mahalle kahvesinde olan şeyleri, olduğu gibi görürsünüz. Hatta belli bir kahveyi tasvir ettim. Kahve sahibine o şiiri okudukları zaman; ‘Bu herif muhakkak böyle kahvelerde yetişti’ demiş. Malî imkânsızlıklardan dolayı okula gidemeyen çocukların sırtında küfesiyle ekmek kazandığını, “Seyfi Baba”nın acısını, meyhanede kocasını arayan çaresiz kadınların ızdırabını yakından görmüş, yüreğindeki acılarla ilk gerçekçi şiirlerini yazmıştır.
Dinî ve millî meseleler söz konusu oldu mu realiteden fırlayıp çıkar, şiirinde duygu yüklü mısralar görülür. Çanakkale Şehitlerine, Bülbül, İstiklal Marşı gibi lirizme bürünür. “İstiklal Marşımız”, düşman içimize girdiği bir dönemde yazıldı. Milletimiz biçare idi, umutsuzdu, ama ona iman ve umut aşılıyordu: “Doğacaktır sana vaad ettiği günler Hakk’ın / Kimbilir belki yarın belki yarından da yakın”
Her ne kadar ‘Benim şiirimde edebiyat aramayın.’ dediyse de bu onun tevazuudur. Onda üslup, olaydan, fikirden, duygudan önce gelir. Yapmacığa kaçmadığı gibi fazlalıktan da arınmıştır. Olayları o kadar güzel resmeder ki, biraz vicdanı olan derinden etkilenir.
Mehmed Akif için iç içe iki ideal vardır; biri Türklük, diğeri İslamlık ülküsüdür; bu ikisi birbirini tamamlar. Türk milletinin İslam ümmetinin öncüsü olduğuna inanır. Yalnız kuru bir milliyetçilik onun için ideal değildir. Her türlü ırkçılığa karşı olmuştur; “Fikri kavmiyeti tel’in ediyor Peygamber” diyerek kendi hükmünü de ortaya koymuştur.