Ay ve Güneş
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Ay ve Güneş

/

 
AnasayfaAnasayfa  GaleriGaleri  AramaArama  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  Video BölümüVideo Bölümü  
SIK KULLANILAN BÖLÜMLER
Tıkla Dinle Kutucukları & Maneviyat& Aşk ve Sevgi & Lakırdı Ovası & SEYR-i ALEM & DİVAN-I EDEBİYAT
GİTMEK İSTEDİĞİNİZ BÖLÜMÜN İSMİ ÜZERİNE TIKLAYIN
EN SON GÖNDERİLEN 10 MESAJ
Konu Yazan GöndermeTarihi
Salı 05 Şub. 2019, 11:07
Cuma 25 Ocak 2019, 12:06
Salı 04 Ara. 2018, 09:09
C.tesi 17 Şub. 2018, 10:29
C.tesi 17 Şub. 2018, 10:26
C.tesi 17 Haz. 2017, 13:04
Perş. 25 Mayıs 2017, 09:45
Cuma 12 Mayıs 2017, 09:58
Cuma 12 Mayıs 2017, 09:56
Perş. 04 Mayıs 2017, 09:33

Yalnız bir sahabi M.Nedim Hazar

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek
Yazar Mesaj
emiroğlu

avatar


Yaş : Kayıt tarihi : 09/09/08 Mesaj Sayısı : 594 Nerden : İş/Hobiler : Lakap : amcasını arıyor

MesajKonu: Yalnız bir sahabi M.Nedim Hazar Yalnız bir sahabi M.Nedim Hazar Icon_minitimeSalı 16 Haz. 2015, 11:12

Ebu Zer, bir peygamber çıktığını duymuş, merakına mağlup olmuştur. Hakikatin kaynağına inebilmek için tavsiye üzerine Mekke’ye gider, sorup soruşturur. Kimdir bu kişi? Önce kulak misafiri olmak ister. O’nunla (sas) ilgili söylenenlere kulak kabartır. Merakı büyüdükçe kafasındaki sorular da irileşir. Ebu Zer üç günlük gözlem sonrasında bir anlık Fahr-i Kainat’ı yalnız başınayken yakalar ve tanışma gerçekleşir.

Resulullah daha sonra onun için; “Yalnız gezer, yalnız yaşar, yalnız ölür.” buyuracağı bu sert mizaçlı yabancıyla selam faslından sonra kısa süren suskunluk yaşar. Belli ki Ebu Zer’in aklında sorular vardır ama meseleye giremiyordur. “Söylediklerinden birkaç şiir oku” diye talepte bulunur. İlk ders, ilk düzeltmedir. “Okuduklarım şiir değil ki sana terennüm edeyim. O Kur’an-ı Kerim’dir” diye buyurur Nebiler Nebisi. Bir kaç ayetlik canı vardır hakikate susamış sinelerin. Ebu Zer’in idrak ve ruhunun dolup taşmasına yeter de artar bile dinlediği birkaç ayet. Öyle bir kavuşmadır ki, ruhun hidayet ile kavuşma anını tarif etmekten aciz kalır kalem. Bir anda bambaşka bir pencere açılıverir Ebu Zer’in ruhuna, artık gördüğü idrak ettiği her şey bambaşka boyutta yeniden şekillenmektedir. Çıktığı karanlık dünyadan yepyeni bir aydınlığın eşiğinde manevi gözü kamaşır durur. Hani şu Matrix’in ünlü uyanış sahnesinde patlatılan replik gibi, “Gözünü bugüne kadar hiç kullanmadın ki!” Çölün çatlamış toprağına düşen yağmur taneleri gibi iliğine kadar işler her kelimesi mukaddes metnin.

Haksızlıklar ve zulme karşı beslenen isyan hissi imanın çelik zırhıyla muhkemleşir Ebu Zer’in sinesinde. Sert kabuğun içindeki yalçın mermer ve granitten tabaka hamurlaşır adeta.

Soru gelir sonrasında: “Ey Arap kardeş kimlerdensin?” Cevap, gül yüzünde hayret ve tebessümle birleşip bir tomurcuğa döner Nebi’nin: “Gıfar’danım…” Gıfar kabilesi Mekke’nin en korkulan haramileri olarak bilinir. Hz. Peygamber her ne kadar “kabilene dön ve bekle” demiş olsa da, Mescid-i Haram’da Müslüman olduğunu haykırır ve bayılana kadar taş, sopa ve kemik parçalarıyla dövülür. Ancak yine de susturamazlar onu… Yüzü gözü kan içindeyken bile puta tapan kadınları görür ve haykırır. Yine dayak yer.

İslam tebliğ döneminde muvaffak olmuş, dünyada hızla yükselip bir medeniyete dönüşürken Allah Resulü (asm) bir gün onunla karşılaşır ve şöyle sorar: “Ya Eba Zer, kendilerine ganimetten pay ayıran birtakım valilerle karşılaşırsan ne yaparsın?” Cevap müthiştir: “Seni Hak olarak gönderene yemin olsun ki o zaman kılıcımla onları öldürürüm.”

Zulüm, haksız kazanç ve şatafat konusunda son derece hassas olan Ebu Zer, Efendimiz’e verdiği söz gereği kılıcına sarılmaz ama sözünü de esirgemez. Hz Ebubekir ve Ömer devirlerinde eleştirecek haksızlık görmez. Ancak ne zaman ki fetihler son haddini bulmuş, mala mülke rağbet artmış, İslam dünyası zenginleşmiştir; baş döndürücü cazibe ve saptırıcı hoşluk da zaaflarla mücehhez insanoğlunu esir almaya başlar. Resulullah’ın “Gökte ve yerde Ebu Zer’den daha doğru sözlü kimse yoktur” mirası kalır ona yadigar.

Nerede bir zulüm ve baskı görse karşı çıkar, servet kalelerine karşı hiç hoşgörülü olmaz. En çok da Muaviye döneminde…

Bir gün Şam’da Hz Muaviye ile karşılaşır, ona cesurca, eğilip bükülmeden, vali olmadan önceki serveti ile şimdiki servetini; Mekke’deki evi ile Şam’daki sarayının arasındaki farkı sorar. Akabinde Tevbe Sûresi’nden 34-35. ayeti okur: “Altını, gümüşü yığıp Allah yolunda harcamayanlar var ya, işte onları acı bir azabın beklediğini müjdele! O gün bunlar cehennem ateşinde kızdırılacak da onların alınları, böğürleri ve sırtları bunlarla dağlanacak ve ‘Kendiniz için biriktirip sakladığınız şeyler bunlar. Haydi tadın bakalım, biriktirip sakladıklarınızı!’ denilecek.”

Devam edeceğiz…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Yalnız bir sahabi M.Nedim Hazar

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var: Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Ay ve Güneş :: ABİDE ŞAHSİYETLER :: Asr-ı Saadet -

/

Yetkinforum.com | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Son tartışmalar