Yaş : Kayıt tarihi : 09/09/08
Mesaj Sayısı : 594
Nerden : İş/Hobiler : Lakap : amcasını arıyor
Konu: On dizede Yeni Türkiye Can Bahadır Yüce Perş. 27 Ağus. 2015, 20:30
Düzyazının anlamsızlaştığı yerde şiire dönülür. (Yeni) Türkiye hakkında isteksizce cümleler kurmak yerine şiire yönelmek belki de en iyisi: Tıpkı Nicholson Baker'ın, istediği önsözü bir türlü yazamayıp derdini anlatmak için dize seçkisi yapmayı düşünen roman kahramanı gibi, bugünleri tarif etmek için belleğimden dizeler seçiyorum. Çünkü bir şeyleri anla(t)mak konusunda ne kadar mesafe alırsak alalım, şairler oraya daima bizden önce varmıştır.* “Yiyin efendiler, yiyin, bu hân-ı iştiha sizin/ Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin” (Tevfik Fikret)
Yarın Tevfik Fikret'in 100. ölüm yıldönümü. Aradan geçen bir asırda Fikret eskidi mi? Dilinin eskidiğine kuşku yok. Gelgelelim, iktidar karşısında hep dik durmuş bu namuslu şairin yakındığı “hân-ı yağma” bugün de sürüyor. Şairleri dil yaşatır. Fikret'i ise dili değil, simgeleşmiş kimliği ve bu topraklarda hiç değişmeyen yağma geleneği unutulmaz kılıyor.
Yahya Kemal bugünkü Türkçenin şiir dilini kurarken ihtişamlı dizelerin yanında hamasi, manzume düzeyinde dizeler de yazdı. Bu da onlardan biri: Saray merdivenlerindeki o gülünç kostüm defilesini görünce ilk aklıma gelen dizeydi. Geçmiş medeniyeti, mimariyi ve şehirleri yağmalayan zevk yoksunu Türkiye İslamcılığı elbette Yahya Kemal'in ‘medeniyet' şiirlerini değil, ‘hamaset' şiirlerini hatırlatıyor.
* “Sadıklara tahkir ile red kaide oldu/ Hırsızlara ikrâm u inayet yeni çıktı” (Ziya Paşa)
Ziya Paşa'nın “Terkib-i Bend”i bir aforizmalar geçididir (örneğin: “Sen herkesi kör âlemi sersem mi sanırsın”). Ama Yeni Türkiye'yi özetleyen bu iki dize pek hatırlanmaz. Ziya Paşa uzun şiirini 1870'te Cenevre'deyken yazmış. Tıpkı bugün olduğu gibi, o dönemde de ülkenin hali uzaktan daha iyi görünüyormuş.
* “Doğuştan olma padişahlar, sonradan olma şairler” (Metin Eloğlu)
İlk kez bu kadar çok sayıda yeteneksiz insanın yazı yazıp el üstünde tutulduğunu görüyoruz. Metin Eloğlu ince zekâsıyla saptamış: Doğuştan padişah olduğunu zannedenlerle sonradan şair olduğunu zannedenlerin aynı safta buluşması asla rastlantı değildir.
* “Neler yapmadık şu vatan için/ Kimimiz öldük/ Kimimiz nutuk söyledik” (Orhan Veli)
Bu üç dizelik şiir “Vatan İçin” adını taşır. Orhan Veli'nin hiç eskimeyen şiirlerinden: Hele bugünlerde kimileri “vatan için” ölür, kimileri nutuk atarken...
* “Bir kişi ringde/ Boğuşur yokken karşıda kimse” (Behçet Necatigil)
Sürekli sahneye çıkıp hayalî düşmanlarla kavga eden adamı gördükçe aklıma bu şiir geliyor. “Ring” şu tevriyeli dizelerle sürer: “O neydi cepleri/ Ben ben diye paralar”. Necatigil'siz bir liste eksik olurdu.
* “Yurdum ne kadar benzedin/ giderek büyüyen yaraya...” (Hilmi Yavuz)
Hilmi Yavuz ilk şiir kitabını 1969'da yayımladı. Son kitabı Yara Şiirleri'ndeki bu dizeleri yazması için 43 yıl geçmesi gerekmiş — burası şairlerini örseleyen bir ülke. Hoca'nın tıpkı bu dizeleri gibi, geçen yıl yazdığı iki cümleyi de hiç unutmuyorum: “Yaşlı biriyim ben. Bunca yıl yaşadım ve hiç böylesini görmedim.”
* “Göstere göstere bilediğin bıçak/ bir gün elini kesecek” (Gülten Akın)
Gülten Akın'ın ‘hikmet burcu'ndan seslendiği son kitabındaki bu dizelere kulak vermeli: Şairlerin bilgeliği yanıltmaz.
* “Bir gün mutlaka yeneceğiz, ey eski zaman sarrafları! Ey kaz kafalılar! Ey sadrazam!” (Ataol Behramoğlu)
“Bir Gün Mutlaka”, Ataol Behramoğlu'nun çok yakınlık duyduğum şiirlerinden değil ama tam 50 yıl önce yazılmış bu dize epeydir gelip gelip dilime takılıyor.
* “Çürümüş bir şey var Danimarka Krallığı'nda” (William Shakespeare)
“Kokuşmuş bir şey var...” diye de çevrilebilirdi. Can Yücel bu dizeyi “bir ufunet var...” diyerek Türkçede yeniden söylemişti. Shakespeare Hamlet'te kurmaca bir krallığı oyunlaştırırken aslında insanın ve ahlâk zaaflarının var olduğu bütün zamanları anlatıyordu. Çürüyen ve yozlaşan bir krallık: O krallığı iyi tanıyoruz.