Ay ve Güneş
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Ay ve Güneş

/

 
AnasayfaAnasayfa  GaleriGaleri  AramaArama  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  Video BölümüVideo Bölümü  
SIK KULLANILAN BÖLÜMLER
Tıkla Dinle Kutucukları & Maneviyat& Aşk ve Sevgi & Lakırdı Ovası & SEYR-i ALEM & DİVAN-I EDEBİYAT
GİTMEK İSTEDİĞİNİZ BÖLÜMÜN İSMİ ÜZERİNE TIKLAYIN
EN SON GÖNDERİLEN 10 MESAJ
Konu Yazan GöndermeTarihi
Salı 05 Şub. 2019, 11:07
Cuma 25 Ocak 2019, 12:06
Salı 04 Ara. 2018, 09:09
C.tesi 17 Şub. 2018, 10:29
C.tesi 17 Şub. 2018, 10:26
C.tesi 17 Haz. 2017, 13:04
Perş. 25 Mayıs 2017, 09:45
Cuma 12 Mayıs 2017, 09:58
Cuma 12 Mayıs 2017, 09:56
Perş. 04 Mayıs 2017, 09:33

Diyanet'in fıkıhla imtihanı İHSAN ÇOLAK*

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek
Yazar Mesaj
emiroğlu

avatar


Yaş : Kayıt tarihi : 09/09/08 Mesaj Sayısı : 594 Nerden : İş/Hobiler : Lakap : amcasını arıyor

MesajKonu: Diyanet'in fıkıhla imtihanı İHSAN ÇOLAK* Diyanet'in fıkıhla imtihanı İHSAN ÇOLAK* Icon_minitimeÇarş. 13 Ocak 2016, 12:31

Eski hikayedir, bir medrese mollası uzun uzadıya eğitim aldıktan sonra ben artık öğreneceğimi öğrendim diye bir camiye gider.

Gittiği camide görev yapan imamın çok ta eğitimli olmadığını, yanlışı doğruya katarak anlattığını görünce cemaate işin doğrusunu anlatmaya kalkar. Caminin imamı da dünkü mollanın kendisini yanlışladığına içerler ve mollayı halk karşısında imtihana davet eder. imam mollaya öküz yazmasını söyler. Molla Arap alfabesi ile öküz yazar. İmam, kağıda bir öküz kafası resmi çizer ve halka hangisinin da ha çok öküze benzediğini sorar. Okuma yazmadan bi haber “Milletin iradesi” imamın çizdiği öküz kafasının daha çok benzediğini söyleyince mollayı yuhlayarak camiden ve köyden kovarlar… Hikayenin uzunca bir devamı var ama burada kısa kesip hissemize dönelim. Molla medreseye gerisin geri döner ve müderrisine olanı biteni anlatır. Müderris te ona “Sen her ilmi öğrenmişsin ama ilmi siyaseti öğrenememişsin, biraz daha çalış bu ilmi de öğren der.”

Diyanetin fetva hattı da biraz bu hikayeye benziyor. Ortaya çıkan durum ne kadar iğrenç ve iç bulandırıcı olsa da Diyanet camiası anlamakta güçlük çekiyor. O fetvayı veren sorulan soruya cevap verdiğini sanırken verdiği bilginin kitapta durduğu gibi duramayacağının farkında değil. Orada kaynak gösterdiği kitaplar orta çağa ait kitaplar ve ilahiyat camiası hala o kitapları okuyarak fıkıh öğreniyor. Halk kitaplarda yazılanları orda yazdığı gibi anlamaz. Siz de nerede yanlış yaptığınızı sorgulamakla kalırsınız.

Yüz yıl önce (1911-1912) yazdığı Muhakemat adlı eserinde Bediüzzaman bugünün diyanetçilerine konuşuyor. İlmin nasıl öğrenilmesi gerektiğini anlatırken aşağıdaki ifadeleri kullanıyor.

Araştırmacı, inci arayan dalgıç gibi olmalıdır. Detayı öğrenirken geçmişin derinliklerine gidebilmek, mantığın terazisi ile tartabilmek, herşeyin kaynağını bulmak zorundadır. Bir asıl üzerinden birçok hurafe ve hakikat dışılık doğar. Bunun karşısında mantığı ve belağatı rehber edinmek gerekir.

Orta yolun ölçülerini gösterecek, aşırılıkları kıracak, şeriat felsefesi ile belagat, mantık ile hikmettir (hakikat bilgisi -felsefe). Hikmet dedim, çünkü; hayrın çoğu ondadır. Kısmen şerri olsa da azdır. Küçük şerlerden korunmak için hayrın çoğunu terketmek şerrin çoğunu işlemek anlamına gelir. Ehveni şerri tercih etmek gereklidir. Eski felsefenin hayrı az, hurafeleri çok, zihinleri dayanaksız, fikirler taklitle dolu, cahillerden oluşan avamın harcı olduğundan selef bundan bizleri uzak tutmaya çalıştı, Fakat şimdiki hikmet (felsefe) ona nispeten maddi yönden faydası çok yalanı az, fikirler daha hür, ilim ve irfan (marifet) geçerlidir.

Tefsirde zikredilen her konu tefsirden (tefsir ilminden) kaynaklanması gerekmez. İlim ilme kuvvet verir. Matematikte alim olan tıpta cahil olabilir. Fıkıh usulünde müctehid bile olsa meseleleri günün ve muhatabın şartlarına göre yorumlamayana itibar edilmez. Tarihi bir gerçekliktir ki, bir şahıs bir çok ilim dalında uzman olamaz, dört beş konuda çalışma yapmak mümkündür ama “Umuma el atmak umumu terk etmek demektir.” Bir alanın uzmanı diğer alanların da yardımına müracaat etmezse, dağınık bilgilerden oluşan bir anlamsızlık ortaya çıkacaktır. Hakikati bütüncül görebilmek için bir fenni esas tutup diğerlerinin yardımına da müracaat etmek gerekir.

İlahiyat camiası yeni dünyanın yeni ihtiyaçlarını öğrenecek kaynaklara ulaşmada o kadar da heyecanlı değiller. “Biz nerede yanlış yaptık?” diye hikayedeki müderrise bugün gitselerdi; “Siz sosyoloji, cinsiyet çalışmaları, psikoloji de okuyun öyle yapın bu işleri.” diye cevap alacaklardı. Gitmedikleri için bu gibi kazalarla karşılaşmaya devam edecekler. Mevcut İslami ilimler öğretiminde bu ilimlerin yeri yok. Olsa bile anlamsız sınırlamalarla karşı karşıyalar. Doğru dürüst sosyoloji ilmi öğrenmeden din sosyolojisi dersiyle, psikolojinin temellerini öğrenmeden din psikolojisi gibi gerçeklikten izole edilmiş çalışmalarla karşı karşıya kalıyorlar. Hatta geçtiğimiz yıllarda ilahiyat fakültelerinden felsefe derslerinin kaldırılması veya saatlerinin azaltılması gibi tartışmalar bile yaşanmıştı. Bugünkü olay gösteriyor ki toplumsal gerçeklikten kopuk hangi bilgiyi biriktirirsen biriktir onun adı ilim olmuyor. Çünkü peygamberin (SAV) bize öğrettiği en önemli dualardan biri “Faydasız ilimden sana sığınırım” idi.

Bediüzzaman'ın yüz yıl önce yazdıklarını dinlemeyen, onu her türlü iftiralarla düşmanlaştıran bir ilahiyat kitlesi zamanı doğru okuyamadığı için ülkedeki dini hayatı buraya getirdiler. Şimdi onun takipçisi olan ve dünyayı okumaya anlamaya davet eden Hocaefendi için aynı muameleyi yapan ilahiyat camiasının halefleri ise içine düştükleri çukurdan kurtulmak için çırpındıkça iyice balçığa saplanıyorlar.

Otoriter devletin dayatması olan ve İslamcı camianın yıllarca eleştirdiği Diyanet teşkilatı bugün kendi ellerinde kullanışlı bir araç olduğu için ölümüne savunuluyor. Diyanet camiasını oluşturan kadro da devleti ele geçirmiş bir “şirzime-i kalil”in ideolojik aygıtı olmaya razı, kendi sorunlarını çözmekten aciz, içine düştüğü bataklıktan millete fetva yetiştirmeye çalışıyor. Varlığı ile ilgili bütün meşru eleştirileri saklı tutarak bu camiayı son bir kez daha uyarmakta yarar var. Eğer bu camia içine düştüğü bu bataklıktan kurtulmak istiyorsa, yüz yıl önce söylenen sözlere kulak kabartmak, o sözleri bugün hayata geçirenleri (yetişemeseler de en azından uzaktan) takip etmek zorundalar. Ya da “milli irade”yi mutlu etmek için bir öküz resmi çizer, hayatlarına devam ederler.

*Dr., Columbia Üniversitesi, Ortadoğu Araştırmaları Bölümü
Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Diyanet'in fıkıhla imtihanı İHSAN ÇOLAK*

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var: Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Ay ve Güneş :: DÜNYA VE ÜLKEMİZDE YAŞAM :: Sosyal Hayat & Medya -

/

Bedava forum kurmaya hazir misin ? | Sanat, Kültür ve Hobiler | Edebiyat, Şiir | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Son tartışmalar