Ay ve Güneş
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Ay ve Güneş

/

 
AnasayfaAnasayfa  GaleriGaleri  AramaArama  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  Video BölümüVideo Bölümü  
SIK KULLANILAN BÖLÜMLER
Tıkla Dinle Kutucukları & Maneviyat& Aşk ve Sevgi & Lakırdı Ovası & SEYR-i ALEM & DİVAN-I EDEBİYAT
GİTMEK İSTEDİĞİNİZ BÖLÜMÜN İSMİ ÜZERİNE TIKLAYIN
EN SON GÖNDERİLEN 10 MESAJ
Konu Yazan GöndermeTarihi
Salı 05 Şub. 2019, 11:07
Cuma 25 Ocak 2019, 12:06
Salı 04 Ara. 2018, 09:09
C.tesi 17 Şub. 2018, 10:29
C.tesi 17 Şub. 2018, 10:26
C.tesi 17 Haz. 2017, 13:04
Perş. 25 Mayıs 2017, 09:45
Cuma 12 Mayıs 2017, 09:58
Cuma 12 Mayıs 2017, 09:56
Perş. 04 Mayıs 2017, 09:33

De facto ve de jure Herkül Millas

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek
Yazar Mesaj
emiroğlu

avatar


Yaş : Kayıt tarihi : 09/09/08 Mesaj Sayısı : 594 Nerden : İş/Hobiler : Lakap : amcasını arıyor

MesajKonu: De facto ve de jure Herkül Millas De facto ve de jure Herkül Millas Icon_minitimeÇarş. 13 Ocak 2016, 12:33

Bu terimlerin Türkiye'de şaşırtıcı bir biçimde çok az kullanıldığı birden kafama dank etti.

Oysa pek çok toplumsal gelişmeyi bu terimlerle açıklayabiliriz! Biz sanal de jure dünyasında yaşarken, atı alan Üsküdar'ı aşıp de facto dünyasında voltasını atmış on yıllarca. Bize film seyrettirir gibi de jure'yi gösterdiler, başkaları ise sinema salonunun dışında karınlarını doyurdu, de facto modunda.

Bu terimler Latince ama işini bilen hiç yabancı dil bilmese de bu terimleri pratikte, yani de facto olarak biliyor ve özellikle bir güzel kullanıyor. De facto (defakto okunur) “fiilî durum”, “gerçek hayat”, “yaşanan durum” demek. De jure ise (decure okunur) “bir yerlerde yazıldığı gibi” demek. Genellikle yasalar ve anayasalar kastedilir de jure derken. İngiltere gibi anayasası olmayan ama demokratik ilkelere saygısı olan ülkelerde “alışılagelmiş geleneksel uygulama” bile de jure'nin içinde algılanabilir.

De jure ve de facto konusunda anlaşılır ve elle tutulur örnekler vermeye davranınca insan de facto'nun pratik geçerliliğiyle karşı karşıya kalıyor. De jure olarak, yani yazılı yasalara göre sınırsız ifade özgürlüğü bir anayasa emri olduğu için bendeniz pek çok örnek verebilirim. Ama de facto durumu da bilen deneyimli ve ağzı yanmış bir yurttaş olarak tongaya basmaya hiç istekli olmadığım için tereddütler içindeyim. İfade özgürlüğünün de jure'si başka, de facto'su tabii ki başkadır! Pek çok konuda durum böyledir. İyisi mi, örnekleri eskilerden vereyim, kimse hakaret algılamasın.

TEORİDE MÜCADELE, PRATİKTE ÇIKAR

Musa Peygamber üç bin yıl önce de jure olarak “öldürmeyeceksin, çalmayacaksın, yalancı şahitlik etmeyeceksin, zinadan kaçınacaksın, başkasının malına göz dikmeyeceksin” gibi yazılı emirler getirmişti. De facto durumun ise bugüne kadar oldukça farklı, hatta tersi olduğunu görüyoruz. De jure'yi onaylayanlar; de facto burcunda, yani fiiliyatta/pratikte bu suçları bir güzel ve afiyetle işliyorlar. Sevgi dini Hıristiyanlık adına (de jure), ne haçlı seferleri yapıldı (de facto); günümüzde de facto cinayetler yine barış dini adına yapılıyor. Vatandaşlar için zindana dönüştürülen ne “demokratik” ülkeler gördük! Halkı için “teoride” uğraşıp didinen ama “pratikte” hep kendine yontanları tanıdık. Yasaları önerip savunan sonra da kıyasıya çiğneyen ne yöneticiler gördük. Demek istediğim, küçük çocuk aldatır gibi kandırdılar bizi: cambaza bak deyip de jure durumu gösterip de facto kazık attılar ve atıyorlar.

Yeni bir anayasanın konuşulduğu bu günlerde ben anayasanın de facto'sunun muteber olduğunu hatırlatmak istiyorum. Öbüründen, yani de jure olanından gereğince aldım zaten. Cumhuriyet ve halk egemenliği dendi, yıllarca, fiiliyatta tek lider, tek parti ile idare edildi. Arada askeri darbeler. Laiklik dendi, pratikte ya din yasak edildi, ya “farklı” dinler (bu ne demekse), ya farklı mezhepler. Laiklik adına devlet dini de facto kontrol eder oldu. Sosyal devlet dendi, eşitsizlikleri en çarpıcı olan toplumlardan biri sağlandı. De jure herkes din ve dil farkı gözetmeden eşit yurttaş sayıldı ama din ve dil ırkçılığı yapılarak azınlıklar de facto “temizlendi”. Hukuk devleti dendi, yurttaşların hukuka güveni yüzde yirminin altına indi. Şimdi hangi anayasadan söz ediyoruz? De jure olanından mı, de facto olanından mı? Bu komedya belki de sanal bir hayatın yanıltıcı çekiciliğini sağladığı için süregelmekte.

Yeni bir düzen nasıl sağlanır?

Topluma çekidüzen verme işine galiba tersinden girildi. Sandık ki de jure havasında bir şeyler yazılır ve güzel bir metin oluşturulursa işler o metne göre yol alacak. Yazılı yasaların ve anayasaların bir sistemi belirlediğine inandık. Aslında bu bile tam öyle değil. Geçmişte olanlara ve bugün yapılmak istenenlere bakınca sandık/inandık kelimeleri pek uygun değil. De jure metinleri hazırlayanlar “sanmadılar/inanmadılar”; baştan bir aldatmacanın içinde olduklarını biliyorlardı. Onun için hukuksal metinlerin içinde boşluklar bıraktılar, kaçamaklara kapıyı aralamak ve sorumluluklardan kaçmak için. Kontrol mekanizmalarını, güçlerin ayrılığını ve şeffaflığı zorunlu kılan düzenlemeler bu metinlerde hep eksik kaldı. De jure'ye inanan aslında kitleler ve bazı aydınlar oldu. Yönetenlerin aklında hep de facto vardı: “yönetimi fiiliyatta nasıl tam olarak kontrol edebilirim!” düşüncesiyle davrandılar.

“Batı” denen ve günümüze demokrasinin denendiği toplumlarda işler ise bütünüyle farklı seyretti. Önce on yıllar ve yüzyıllar süren toplumsal mücadelelerden sonra toplum içinde de facto, yani gerçekten var olan yeni dengeler oluştu. Bu yeni fiilî durum daha sonra tescil edildi; uygun anayasalar ve yasalar hazırlanarak. Yani önce de facto bir durum yaratıldı ve sonra bu durum kâğıda geçirildi. Güvenceye alındı. Bu sıra izlenmez de, hele önce bir güzel metin yazalım diye yola çıkılırsa kurnaz yöneticiler eski dengeyi sürdürürler. Anayasa ve yasaları bir yolunu bulup ihlal ederek. Çünkü esas olan, hayatın gerçekliği olan de facto durumdur.

Bu yüzden anayasa tartışmaları bir aldatmacaya dönüşüyor: Metinlere odaklanıp de facto gidişi hızlandıracak bir yutturmaca oluyor. Hele “bize göre, geleneklerimize göre anayasa ve başkanlık” söylemi, bu kez Batı'nın, göstermelik olsun kopya bile edilmeyeceği izlenimini veriyor. “Geleneklerimiz” lafı benim kafamda sultanlar, padişahlar gibi tek adamlar canlandırıyor, bilmem farklı ne gibi bir göreneğimiz oldu ki! Kaldı ki, Batı'da bu alanda da gelişme çok farklı oldu. Onlar yeni demokratik düzenlerini geçmişe bakarak kurmadılar; tam tersine geleneklerine karşı bir ihtilal yaparak, bu geçmişi reddederek yepyeni bir düzen önerdiler ve uygulamaya çalıştılar. “Her ülke geleneğine göre sistem seçer” sözü bir aldatmacadır. Geleneklere kalsa etraf çarlar, krallar, sultanlar ve imparatorlardan geçilmez olur.

Oynanan oyunu anlatmak kolaydır, yapılması gereğini önermek çok daha zor. Bu da başka bir yazı konusu olabilir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek

De facto ve de jure Herkül Millas

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var: Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Ay ve Güneş :: DÜNYA VE ÜLKEMİZDE YAŞAM :: Sosyal Hayat & Medya -

/

forum kurmak | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Son tartışmalar