Yaş : Kayıt tarihi : 09/09/08
Mesaj Sayısı : 594
Nerden : İş/Hobiler : Lakap : amcasını arıyor
Konu: Devlet nedir? Ali Bulaç Çarş. 11 Mayıs 2016, 12:03
Siyaset bilimcileri ve felsefecilerinin sorduğu bir soru bu; Devlet nedir?
Birçok fikir ve tez yanında Thomas Hobbes’un konuyla ilgili söyledikleri dikkat çekicidir. Nereye referans verdiği bilinmeyen Hobbes’a göre, başlangıçta -ki bu başlangıcın ne zaman başladığı da belli değil- insanlar tabiatta tabii halde (doğa durumu) yaşıyorlardı. Hayvanlar gibi özgürdüler, birbirlerinden ayrı idiler. Bu yüzden çirkin ve kaba idiler, çünkü her birinin en tabii hakkı öldürme yeteneğini kullanabilmesiydi. Yine doğa durumunda insanlar eşittiler, onları başkalarına karşı motive eden temel güdü fiziki/biyolojik varlıklarını korumaktı. Bazan da sırf bir iç tatmin için birbirlerini öldürüyor ya da tahakküm altına alıyorlardı. İnsanların doğal durumu birbirleriyle sürekli çatışma ve savaş halinde yaşamalarına yol açıyordu.
Hobbes’un insanların bir dönem doğa durumunda yaşadıkları fikrini nereden aldığını kimse bilmiyor. İnsanların, tarihin her döneminde birbirlerini hayvanlar gibi vahşice öldürdükleri doğrudur, ama hayvanlar gibi ferd-i vahid ve birbirlerinden tamamen kopuk yaşadıkları bir döneme rastlanamaz. Kaldı ki, arılardan tutun karıncalara, kuşlara ve filllere kadar hayvanlar da topluluk halinde yaşamaktadırlar. Ünsiyet’ten türeyen insan’ın en belirgin vasfı bir arada yaşamasıdır ki, bu onun tabiatının icabıdır. İnsanların doğa durumunda birbirlerini öldürmesi ile bugünkü modern organizasyonlar ve yüksek teknolojiler kullanarak vahşice öldürmeleri arasında mahiyetçe fark yoktur. Hobbes, kendi dönemindeki kaos ve kargaşayı geriye doğru gidip tarihe genelleştirdi ve modern devlet için geçmişten gerekçe tedarik etmek istedi. Onun derdi başkaydı, o merkezi, güçlü, kuvvetlerin tamamını elinde toplamış bir devlet tasavvurunun peşindeydi.
Hobbes’a göre, insanları başkalarının istila ve saldırılarından korumak, birbirlerine yıkıcı zararlar vermesinin önüne geçmek, hatta yeryüzünün nimetlerini güvence altına almak için, gücün tamamı tek bir insanın elinde toplanmalıdır. Ortak ve uyumlu karar alma yeteneği varsa güç ve kudret bir mecliste de toplanabilir. Bunun da önşartı insanların ‘Ben haklarımdan vazgeçiyorum ve tüm haklarımı bu insana ya da insanların meclisine veriyorum’ demeleridir. Bu fikir, modern devleti tarih sahnesine çıkaran en esaslı tezlerden biridir. Adına “civitas” denen bu büyük ejderha (leviathan) söz konusu insan ilişkilerinin analizinden doğmuştur. Dikkat çekici husus şu ki, Hobbes için devletin ‘bir din ve dünya devleti’ olması ona yüklediği misyonunu ve fonksiyonunu değiştirmez, şu halde üstüne din sosu olsa da devlet, gücün tamamını kendinde temerküz eden mutlak aygıt olarak iş ve işlev görecektir. Nihayetinde Hobbes’un 1651’de kaleme aldığı kitabının bir bölümünün de başlığı ‘Hıristiyan bir devlet üzerine’ konusuna ayrılmıştır.
Çoğu zaman dikkatten kaçan veya doğru normlara uygunmuş gibi görünen bir başka husus var ki, hepsinden önemlidir. O da modern devletin ‘hak ve özgürlüklerin tayin edici ve koruyucu’ misyonunu üstlenmesidir. Zaman içinde merkezlişetirdiği güç ve kudret sayesinde devlet, gerekli gördüğü kadar ve gerekli gördüğü kimselere hak ve özgürlük tayin eder, politik varlığı tehdit altına girdiğinde kendisinin tayin ettiği hak ve özgürlükleri mukabil yasalarla ortadan kaldırır, böylece kendisi hak ve hukuk ihlallerinin asli faili olur.
Modern formasyonuyla Hobbes’un leviathan’ı antik Yunanlılar’ın tiranına dönüştü. İlk ve en belirgin tiran Promethe idi, insanı tanrıların baskısından ve Zeus’un kaprislerinden kurtarmak üzere ortaya çıkıp ateşi (güç ve kudreti, bilgi ve yetileri) çalmıştı ama sonra kendisi Zeus’un bir ruh olarak bedenine girdiği bir tiran oldu, böylece Zeus kurtarıcıda bedenlendi.
Modern leviathan, kanunları uhdesinde toplar. Üçe ayırsa da kuvvetleri devletin kendi sac ayağı sayar. Kaosun yol açtığı vahşeti önleyecek mutlak iktidar sahibi devlet fikrinin sözleşmeye dayandırılması, arkaik totem inancının modern ifadesiydi; Cemal Bali Akal, Freud’un “Totem ve Tabu”sunun aslında sözleşmeci olarak belirdiğini söyler. İnsanların bizzarure veya isteyerek özgürlüklerinin bir bölümünden vazgeçip aralarında “toplum sözleşmesi” akdettikleri fikri J. Jacques Rousseau’da ve başkalarında da var. Fakat bu tamamiyle hayalidir, geçmişe dönük antropolojik bir kurgudur.