Yaş : Kayıt tarihi : 09/09/08
Mesaj Sayısı : 594
Nerden : İş/Hobiler : Lakap : amcasını arıyor
Konu: Dava adamı – Nedim Hazar Perş. 16 Haz. 2016, 12:56
Bazı insanlar vardır hayatları davalarıdır. Bir ömür o davanın peşinden koşarlar ve öyle çekip giderler… Rahmetli avukat Bekir Berk, hayatı davası olan ve davalardan ibaret bir hayat yaşayan kahramandı. Kelimenin tam anlamıyla bir ‘Dava Adamı’ydı..
Çağın bozguncuları arşivleri de alt üst ettikleri için geçmiş yazılara ulaşmak imkânsızlaştı neredeyse. Ancak ya 1989 ya da bir yıl sonrasıydı. Birkaç yıllık muhabirim. Bilmiyorum kaç maaş biriktirip bir fotoğraf makinası düşürmüşüm: Canon AE-1… Servis şefimiz, “Akşam bir röportaj var, senin fotoğraf çekmeni istiyorum.” deyince film/gala filan zannetmiştim ama değildi, hiç de haketmediğim halde yaşayan bir efsane ile tanışmaya gönderecekti beni kader. Elimizdeki kâğıda baka baka, yürüyerek Fatih’te bir adresi bulduk. Kapıyı bizzat kendisi açtı, “Hoş geldiniz, ben avukat Bekir Berk!”
Çileyle geçmiş bir ömür. 750’den fazla davadan beraat ettirdiğini okumuştum bir yerden. Tek Parti ve cunta hükümetlerinin acımasız baskısı ve zulmüyle Nur talebeleri zindandan zindana sürülüyor, yapılmadık eza, cefa kalmıyordu o dönemler. Şimdi de çok fark yok ama mevzumuz bu değil.
Karşımda yakın tarihimizin bir dava kahramanı duruyordu, ellerim titriyordu deklanşöre basarken. Guatr ya da faranjitti şu an tam hatırlamıyorum, dolayısıyla konuşmakta güçlük çekiyor gibiydi ama o yaşına rağmen (1926 doğumluydu) genç bir avukat gibiydi. Sesinin tonu, vurguları, jest mimikleri, belağatı müthişti. Fakültede talebeyken İstanbul Radyosu’nun açtığı imtihanı kazanan iki kişiden biri olmasına rağmen kader ona büyük bir davanın avukatlığı vazifesini veriyor. O ne bitmez bir enerji, o nasıl müthiş bir hareketlilik, o ne muazzam bir umuttu…
Mesela onun geçmişinden sadece bir hatıra…
Karlı bir perşembe günü… Mevsim kış, bugün bile kar yağdığında tıkanan yollar o zamanlar aylarca ulaşıma kapalı. Bitlis’te bir mahkeme salonu… Pek çok Nur talebesi malum suçlamalarla tutuklu. Hepsi avukatın gelişini bekliyor. O günün şartlarında Bitlis’e gitmek mümkün değil. Mahkeme reisi bir telgraf okuyor; “… mahkemeye gelemeyebilirim.” Her ihtimale karşı Bekir Berk merhumun uyguladığı bir yöntem bu, zira bitmek bilmeyen bir koşturmaca içerisinde. Tam bu esnada kapı açılıyor ve Berk giriyor salona; “Burdayım efendim!” Hâkim, “kimsiniz?” diye sorunca “Bekir Berk” diyor. Hâkim elindeki kağıda bakıp mırıldanarak konuşuyor; “Pazartesi İstanbul, salı Rize, çarşamba Çanakkale, perşembe sabahı da bu havada burada, Bitlis’tesiniz!” Şüphelenmiştir ve kimliğini göstermesini rica eder. Hemen akabinde Nurların avukatı anlatmaya başlar: “İnsanlığın kurtuluşu ancak Allah’a inanmak ve O’na teslim olmakla mümkündür…” Ve mahkemedeki mazlumların değil devleti yıkmak, tam tersine asayişi temin için uğraştıklarını, muhabbet fedaileri olduklarını anlatır ve netice: “Maznunların tahliyesine…”
Sonrası bilinen tablo, sevinç ve gözyaşları, maznunlar birbirleriyle yine sarmaş dolaş. Ancak onun beklemeye vakti yok, yeni davaya yetişecek… Cübbesini çantaya koyarken bir ayrıntıyı görür bazı yakınları… Evrak çantasında zemzem suyuyla yıkanmış kefen bezi taşımaktadır ve üzerinde şöyle bir not iliştirilmiştir: “Nerede vefat edersem bunu en yakın din görevlisine teslim ediniz.”
Bugünlerde çok benzer manzaralar görmek mümkün. Binlerce maznun, onlarca avukat tarafından savunuluyor; bildik bir mücadele bidayetinden beri devam ediyor anlayacağınız. Bekir Berk bu anlamda sembol bir kahramandı.
Son dönemlerinde yazdığı mektupları şöyle imzalardı rahmetli: “Allah’a iltica ve hicret etmiş olan kardeşiniz Bekir Berk.”
Sanırım bizim onu tanıma şerefine nail olduğumuzdan kısa süre sonra, 14 Haziran 1992’de Rahmet-i Rahman’a kavuştu. Rabbim rahmet eylesin, kabri pürnur olsun inşallah.