Yaş : 43
Kayıt tarihi : 04/09/08
Mesaj Sayısı : 1871
Nerden : Geliyon
İş/Hobiler : Yaşamak
Lakap : GARİB
Konu: Böyle günah olmaz Paz 19 Ekim 2008, 16:12
İnsan için en önemli olan şeyler neler? Namus ve haysiyeti, can ve mal güvenliği, aşı-işi, sağlığı-eğitimi. Birey, hangi hizmetlerden ve imkânlardan yararlanmayı önde tutar? Güvenlik, adalet, geçim, sağlık, eğitim hizmetlerinden ve imkânlarından.
Bir yerde yaşamak önce bu açılardan önemlidir. İnsanın maddi-manevi, ruhi-bedeni zaruretleri var. Bu zaruretler çiğnenmiyorsa isyan duyguları yer bulmaz... Tarih boyunca neler yaşamışız. Devlet yenilmiş, topraklar bizim olmaktan çıkmış, başka bayraklar altında yaşamak zorunda kalmışız. Babamlar 1920'lerde İstanbul'a geldiklerinde küçük kardeşleri bir, üç, beş, yedi yaşlarında imiş... Kendisi 18 yaşında, bir de dul annesi var... Gelmişler ama nasıl geçinecekler? Gelmişler, çünkü gelmek zorundalar... Onların bölgesinde zulmün kendisi pek yokmuş ama, tehlikesi ve ihtimalî gölgeleri hep varmış. Geneldeki yaşanmışlıklar biliniyor, hatırlanıyor, düşünülüyor ve tabii korkutuyor... O sıralar burası güllük gülistan değil. Yokluklar ve yoksulluklar içinde bir ülkeyiz, toparlanmaya çalışıyoruz. Buradaki akrabalarının yardımıyla bir yerlere tutunmuşlar, yaşamaya çalışmışlar. Her şey zor. Ekmek parası kazanmak zor, tedavi olmak zor, barınmak zor, eğitim zor... Ama biz bize olmanın, vatan toprağında bulunmanın kazandırdığı bir manevi ortam ve ufuk var... Üç kardeşim daha çocukken ölmüş. Babamın "doğru dürüst yaşama bakım ve tedavi şartları yoktu ki" dediğini hatırlıyorum... 1950'leri onun için çok severdi. Türkiye'nin ciddi bir kalkınma ve gelişme yoluna girmesi onu çok sevindirmişti... Geçmişten söz ederken, bize sanki birkaç asır öncesini anlatıyormuş gibi gelirdi, çünkü biz yaştakilerin çocukluğu 1950'li yıllarda geçmişti. Ekmek karnesi denilen şey tasavvurumuzun dışındaydı... 1950'li yıllar, sosyolojik tahliller için fevkalade önemli bir tarih kesitini ifade eder."Şu olmuş, bu olmuş, şimdi bir açık toplum durumundayız; halimize ahvalimize şöyle bir bakalım" diyebilme yıllarıdır onlar. Ermeni tehcirini hiç duymamıştım. Ama, Ermenilerle aramızda dostluktan başka bir şey yoktu. Savaştığımız Rumlarla da öyle... Hepsiyle temasımız, aşinalığımız vardı. Bazı tanıdıklarımızın, Çarşamba Balat semtlerinde gayrimüslim bir doktora gittiğini hatırlıyorum. "Sava'ya gittim" derlerdi... Babam bir Ermeni tüccardan alışveriş yapardı... Semtimizde her bölgeden insan vardı. Arnavut, Boşnak, Karadenizli, Çerkes, Arap yahut Kürt kökenli Siirtliler... Ama bu farklılıkları hiç dikkate almaz, hiç düşünmezdik. Farklılığın her türlüsü var ama husumet hiç yok. Olsaydı, biz onları hissederdik efendim. Fildişi kulelerde, yahut dar kompartımanlarda yaşamadık ki biz. İstanbul'un sokakları, mahalleleri, okulları, Fatih'i, Harbiye'si, arsaları, sahaları içinde savrulduk durduk hep. Homojen bir katmanda ben hiç yaşamadım. Rize'de Siirt'te, Sivas'ta İstanbul'u bilmeyen vatandaşlarımız vardı ama; İstanbullu onları bilirdi. Herhangi bir semtinin dar bir ailevi tecridinde sıkışıp kalmamış gerçek İstanbulludan söz ediyorum tabii...Öyle anlatıyorlar ki, sanki bizim ezelden ihtilaflarımız, husumetlerimiz varmış zannedersiniz. Bühtandır, iftiradır. Yok öyle bir şey. Şu terörün kaybettirdiklerini şöyle bir düşünün. Üç yüz milyar dolar diyorlar. Kayıplar sadece harcamalarla ölçülmez. Kazanacakken kazanamadıklarımız, yaşayacakken yaşayamadıklarımız var; mesela terör olmasaydı, anarşi olmasaydı, bizim fert başına düşen milli gelirimiz şimdi 15 bin doların üstünde olurdu. Onları katarsanız terörün kaybettirdiği hesaba gelmez. Trilyon dolar da diyebilirsiniz, daha fazlasını da. Peki niçin? Önemli ve değerli olan şeyleri yazımın başında saydım; onların hangisi uğruna çıkarıldı bu terör? Bu terör onaycılığı?... Cana verilen zarar, kul hakkıdır da; ruha verilen zarar kul hakkı değildir. Ruh bizim nefsimize ait değil; onun sahibi Allah. Bu terör ruhumuza zarar veriyor ve bu terör musibetinin yandaşlarını Allah affetmeyecektir. Yenişehirli Avni Bey'in mısraını hatırlıyorum yine: "... biz günah etmedik ki insancasına". Böyle günah olmaz. Günah bile insanca olmalı. Bir ruh ve gönül uyanışına ve şuuruna ulaşmak bugünün bir numaralı zaruretidir.