Yaş : 34
Kayıt tarihi : 21/10/08
Mesaj Sayısı : 78
Nerden : İş/Hobiler : Lakap :
Konu: Üstad "N" ecip "F" azıl "K" ıs Şiirleri Salı 21 Ekim 2008, 18:18
Bu başlıkta Necip Fazıl Kısakürek şiirlerini yazıp yorumlarımızı ilave edeceğiz..
_e_s_r_a_
Yaş : 34
Kayıt tarihi : 21/10/08
Mesaj Sayısı : 78
Nerden : İş/Hobiler : Lakap :
Konu: Geri: Üstad "N" ecip "F" azıl "K" ıs Şiirleri Salı 21 Ekim 2008, 18:18
BENDEDİR
Ne azap, ne sitem bu yalnızlıktan, Kime ne, aşılmaz duvar bendedir, Süslenmiş gemiler geçse açıktan, Sanırım gittiği diyar bendedir.
Yaram var, havanlar dövemez merhem; Yüküm var, bulamaz pazarlar dirhem. Ne çıkar, bir yola düşmemiş gölgem; Yollar ki, Allah'a çıkar, bendedir.
NECİP FAZIL KISAKÜREK
kanki
Yaş : 32
Kayıt tarihi : 21/10/08
Mesaj Sayısı : 66
Nerden : İş/Hobiler : Lakap :
Konu: Geri: Üstad "N" ecip "F" azıl "K" ıs Şiirleri Çarş. 22 Ekim 2008, 08:18
BEKLENEN NE HASTA BEKLER SABAHI NE TAZE ÖLÜYÜ MEZAR NEDE ŞEYTAN BİR GÜNAHI SENİ BEKLİDİĞİM KADAR İSTEMEM DÖNME GERİ YOKLUĞUNDA BULDUM SENİ BIRAK VEHMİMDE GÖLGENİ GELME ARTIK NEYE YARAR
arkadaşlarr ezberimden yasdım yalışlık yaptıysam k. bakmayınn düzeltinn ok:)
mcnn38
Admin
Yaş : 43
Kayıt tarihi : 04/09/08
Mesaj Sayısı : 1871
Nerden : Geliyon
İş/Hobiler : Yaşamak
Lakap : GARİB
Konu: Geri: Üstad "N" ecip "F" azıl "K" ıs Şiirleri Çarş. 22 Ekim 2008, 08:28
evamcolic demiş ki:
BEKLENEN NE HASTA BEKLER SABAHI NE TAZE ÖLÜYÜ MEZAR NEDE ŞEYTAN BİR GÜNAHI SENİ BEKLİDİĞİM KADAR İSTEMEM DÖNME GERİ YOKLUĞUNDA BULDUM SENİ BIRAK VEHMİMDE GÖLGENİ GELME ARTIK NEYE YARAR
arkadaşlarr ezberimden yasdım yalışlık yaptıysam k. bakmayınn düzeltinn ok:)
yağtın be kanki gen böööörümüzü..
kanki
Yaş : 32
Kayıt tarihi : 21/10/08
Mesaj Sayısı : 66
Nerden : İş/Hobiler : Lakap :
Konu: Geri: Üstad "N" ecip "F" azıl "K" ıs Şiirleri Çarş. 22 Ekim 2008, 08:31
hasta oluoomm bu şiire ben
_e_s_r_a_
Yaş : 34
Kayıt tarihi : 21/10/08
Mesaj Sayısı : 78
Nerden : İş/Hobiler : Lakap :
Konu: Geri: Üstad "N" ecip "F" azıl "K" ıs Şiirleri Çarş. 22 Ekim 2008, 11:30
KALDIRIMLAR
Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında; Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum. Yolumun karanlığa saplanan noktasında, Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.
Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık; Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar. İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık. Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.
İçimde damla damla bir korku birikiyor; Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler... Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor; Gözüne mil çekilmiş bir ama gibi evler.
Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi; Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır. Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi; Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.
Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta; Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum! Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta; Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!
Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin; İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler. Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin; Yolumun zafer takı, gölgeden taş kemerler.
Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim; Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları! Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim; Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.
Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya; Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi. Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir kuyuya, Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi..
Misafir
Misafir
Konu: KENDİNİ SORGULAMAK Paz 26 Ekim 2008, 19:40
MUHASEBE .. (56024 Hit)
Ben artık ne şairim, ne fıkra muharriri! Sadece beyni zonklayanlardan biri!
Bakmayın tozduğuma meşhur Babialide! Bulmuşum rahatımı ben bir tesellide.
Fikrin ne fahişesi oldum, ne zamparası! Bir vicdanın, bilemem, kaçtır hava parası?
davadan gayrete gayretten eleme elemden ise o eşsiz manevi zevke ,şiirden anladıklarım bu bir de abdullah aymaz abinin YAZISI şiire öyle bir anlam katıyor ki BUYURUN;
Yurtdışında eğitim hizmetleri veren adanmış ruhlu öğretmenlerin bilhassa Orta Asya'ya gittikleri ilk günlerini, çektikleri sıkıntılarını, hatıralarından takip ederek bu eğitim faaliyetlerinin ne kadar ihlaslı ve sağlam bir zemine temellerinin atıldığını görmeye çalışalım.
Muzdarip ve Yüce Nebî'nin (sas ) çilekeş, mağdur torunlarının isimlerini taşıyan Hasan Hüseyin Bey'in hatıra defterinden bazı bölümleri aktarmak istiyorum: "1995'te Atırav'a geldik. Uçaktan inerken havaalanının yakınında koşan develer gördüm. Oranın çöl olduğunu anladım. Çok bozuk yollardan bir eve geldik. Genelde yollar topraktı. Evin girişinde kanalizasyonlar evin altında birikmiş, bodruma inen merdivenlerin bazı basamakları pislik içinde kalmış. Ağır bir koku da ortalığı sarmış. Bu koku evimizin içinde de hissediliyor. Evde eşya olarak iki kişilik Rus çekyatı ve bunların üzerinde de çok ince iki yatak var. Onları üst üste koyunca ikimiz sığmıyoruz. Yan yana koyunca da sabah her yerim ağrı içinde kalkıyorum. İlk iki haftada koku ve suya alıştık. Artık ne evin altındaki kanalizasyon ne de suyun kokusu bizi rahatsız ediyordu. İki ay sonra, havalar soğudu. Bodrum katı buz tuttu. (Eklemem gerekir ki, bağımsızlıktan dört-beş yıl gibi kısa zamanda elektrik, su ve kanalizasyon problemleri çözüldü. Şu anda Kazakistan'da böyle bir problem yok.) Ekonomik sıkıntılar o kadar fazlaydı ki, iki yıl, eksi kırk derece soğuklarda bile bir yatak alamamıştık. Türkiye'den tek esnaf Hüseyin Bey fabrika kurmak için malzeme getirdi. Onlarla beraber benim bir kısım eşyalarım ve yatağım da gelmişti. Eşyaların içinde nar, elma, portakal gibi meyveler de vardı. Eksi 40 derecelik soğuk sebebiyle hiç bozulmamışlardı. Bunları gönderen kayınvâlideme özel dua etmiştim. Çünkü iki yıl meyve yiyememiştim. Bahar mevsiminde karlar eriyince Atırav'da çok ciddi çamur olduğundan herkes işyerine giderken özel uzun çizmeler giymek zorundaydı. Çünkü bazı yerlerde çamurlar yarım metreyi geçiyordu. Her işyerinin önünde çizmeleri temizlemek için yapılmış su kovaları ve bez parçaları vardı. Herkes çizmelerini temizleyerek poşete koyar ve poşetteki yedek ayakkabıyı giyerek içeri girerdi. Valilik dahil o zaman herkes böyle yapmak zorundaydı." "Benim botlarımın altı yırtılmıştı. Çizme alacak param yoktu. Okula gelinceye kadar botlarımın içine çamur doluyordu. Ayakkabımı değiştirirken çoraplarımı da değiştirmek zorundaydım. Halimi kimse görmesin diye müdür olarak geç gelenleri kontrol ediyor gibi beklerdim ve herkes girince kimse görmeden ayakkabı ve çorabımı değiştirirdim. Ayaklarım ıslak olduğu için çok üşüyordum. Bazen yardımcım gelir 'Üşüdünüz, hasta olacaksınız, beklemeyin.' derdi. Eve gittiğim zaman da hanıma göstermemek için uğraşırdım. Çoğu defa çoraplarımı gizliden yıkardım. İkinci binadaki Ali Rıza Bey'in derse gelmediğini öğrenince, araştırdım. Hastaymış. Sonra öğrendim ki, 10 tengesi (bir dolar) olmadığı için otobüse binememiş ve eksi 30 derecede evine 8 km yol yürüyerek gelmiş. Ama, dizlerine kadar donmuş. Arkadaşlar ayaklarını karla ovmuşlar. Ben üzülmeyeyim, diye bana söylememişler. O soğuklarda herkes kafasına börük (kalpak) dedikleri şapka giyerdi. Biz alamamıştık..." İşte temeller bu fedâkarlıklar üzerine atılıyordu...
02 Kasım 2008, Pazar
mükerrem
Yaş : 37
Kayıt tarihi : 02/11/08
Mesaj Sayısı : 19
Nerden : kayseri
İş/Hobiler : öğrenci
Lakap :
Aşk korkuya peçedir, korku da aşka perde, Allah'tan nasıl korkmaz, insan Onu sever de...
korku ve aşk ve de bağlanan Allah aşkı ömrümü harcasam 2 dizede bu bağlantıyı kuraramam şu aklımla bile kuramıyorum açıklama isteeeeeeeeeeriiiiiiiiiim.
mcnn38
Admin
Yaş : 43
Kayıt tarihi : 04/09/08
Mesaj Sayısı : 1871
Nerden : Geliyon
İş/Hobiler : Yaşamak
Lakap : GARİB
Aşk korkuya peçedir, korku da aşka perde, Allah'tan nasıl korkmaz, insan Onu sever de...
korku ve aşk ve de bağlanan Allah aşkı ömrümü harcasam 2 dizede bu bağlantıyı kuraramam şu aklımla bile kuramıyorum açıklama isteeeeeeeeeeriiiiiiiiiim.
şimdi güzel kardeşim şöle,
"aşk" sevenin taşıdığı korkularının yüzünü örten bir peçedir, "korku" ise aşkın önünde ki en büyük perde, tamda bu noktada şairin deyişi girmelidir sahneye, " Allah'tan nasıl korkmaz, insan Onu sever de... " aslında burda ki maana bir paradoks'a gitmektedir deştikçe yani insan korkmaya başlar sevdikçe,
kaybetmektir sevenin tek korkusu, kulaklarında daima yokluğun uğultusu hayalleriyle yaşar sevdiğine dair kurulmuş,içlerinde hatıralarının tortusu sevgidir onu yaşatan birde kimseye göstermediği umudu işte budur işin eğrisi doğrusu...