Ay ve Güneş
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Ay ve Güneş

/

 
AnasayfaAnasayfa  GaleriGaleri  AramaArama  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  Video BölümüVideo Bölümü  
SIK KULLANILAN BÖLÜMLER
Tıkla Dinle Kutucukları & Maneviyat& Aşk ve Sevgi & Lakırdı Ovası & SEYR-i ALEM & DİVAN-I EDEBİYAT
GİTMEK İSTEDİĞİNİZ BÖLÜMÜN İSMİ ÜZERİNE TIKLAYIN
EN SON GÖNDERİLEN 10 MESAJ
Konu Yazan GöndermeTarihi
Salı 05 Şub. 2019, 11:07
Cuma 25 Ocak 2019, 12:06
Salı 04 Ara. 2018, 09:09
C.tesi 17 Şub. 2018, 10:29
C.tesi 17 Şub. 2018, 10:26
C.tesi 17 Haz. 2017, 13:04
Perş. 25 Mayıs 2017, 09:45
Cuma 12 Mayıs 2017, 09:58
Cuma 12 Mayıs 2017, 09:56
Perş. 04 Mayıs 2017, 09:33

Rabb'i O'na hiç küsmedi

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek
Yazar Mesaj
mcnn38
Admin
mcnn38

Erkek
Yaş : 43 Kayıt tarihi : 04/09/08 Mesaj Sayısı : 1871 Nerden : Geliyon İş/Hobiler : Yaşamak Lakap : GARİB

MesajKonu: Rabb'i O'na hiç küsmedi Rabb'i O'na hiç küsmedi Icon_minitimePaz 26 Nis. 2009, 15:31


Rabb'i O'na hiç küsmedi
Rabb'i O'na hiç küsmedi Kursu
Rivâyetlere göre; Peygamber Efendimiz'e gelen vahiy bir müddet kesilmiş, Cibrîl (aleyhisselam) bu süre zarfında görünmemiş, bunun üzerine müşriklerden bazıları, "Rabbi Muhammed'e küstü, O'nu terk etti" iddiasında bulunmuşlardır.

Allah Resûlü'nü üzmek, güya O'nu ye'se düşürmek ve davasından vazgeçirmek için müşriklerin "Rabbi O'nu terk etti." demelerine mukabil Cenâb-ı Allah; "Ey Resûlüm! Rabbin seni asla terk etmedi ve sana darılmadı da." (Duhâ, 93/3) mealindeki ayeti indirmiştir.

Allah Teâlâ'nın, Peygamber Efendimiz'e (aleyhi ekmelü't-tehâyâ) darılması ve O'nu terk etmesi vâki değildir ve bir süre vahiy gelmeyişi de asla öyle bir darılmadan kaynaklanmamıştır. Allahu a'lem, Efendimiz'in gönlünde, vahye karşı daha derin heyecanlar uyarmak ve öteleri gözlemesi, semanın dilinin çözülmesini beklemesi mevzuundaki iştiyakını tetiklemek için bir inkıtâ (kesinti) olmuştur. Bir haylûlet (araya girip perde olma) şeklindeki bu inkıtâda, O'nu geleceğe hazırlama gibi bizim bilemediğimiz başka hikmetler de vardır. Dolayısıyla, bu meseleyi, kendi düşünce tarzımız, kendi anlayışımız ve kendi ufkumuz itibariyle yorumlamaya kalkarsak, o Zât-ı âlişânı kendi seviyemize indirmiş oluruz; öyleyse, onu, Allah Resûlü'nün şahsî mülahazası ve engin ufku itibariyle ele almak lazım.

Evet, değişik rivayetlerde üç, beş, dokuz hatta kırk günlük bir süre zarfında vahyin kesintiye uğradığından bahsedilmektedir. Fakat bu mevzuyu, bir dargınlığın neticesiymiş gibi göstermek kat'iyen doğru değildir. Ayrıca, Vâkıdî ve Kelbî gibi kimseler, Efendimiz'in (sallallahu aleyhi vesellem) vahyin kesilmesi karşısında duyduğu teessürden dolayı dağda, bayırda gezdiğini ifade etseler, onun bazı davranışlarını kendilerince farklı değerlendirseler ve bazı modern yorumcular da onların düşüncelerini aynen günümüze taşıyarak yeniden seslendirseler bile, ben bunların hiçbirine ihtimal vermiyorum. Onlara iştirak etmediğim gibi o türlü iddiaları Efendimiz'i hiç tanıyamamış olmalarına delil sayıyorum. Kendisine vahiy gelmeden evvel hayatında zerre kadar dengesizlik müşahede edilmeyen bir insanın, semalarla irtibata geçtikten ve ulûhiyet hakikatına o kadar aşina olduktan sonra, öyle bir ruh haleti içine girmesi kat'iyen mümkün değildir. Evet, mutlaka O da bir beşerdi, muktezâ-yı beşeriyet olarak bizde bulunan bazı şeyler O'na da ârız olurdu, fakat O'nda asıl olarak meydana gelen şeylerin bizde yalnızca gölgeleri hâsıl olduğu gibi, bizde asıl olarak bulunan şeylerin de O'nda sadece gölgesi bulunurdu.

SOHBET-İ CANAN İÇİN ADETA CAN ATIYORDU

Allah Resûlü'nün bakışları hep ulvî âlemlerdeydi; O'nun ötelere karşı tarifi imkânsız bir iştiyakı vardı. Bazı insanların dünyaya bağlılığının ve dünyevîliklere tiryakiliğinin çok ötesinde O öteki âlemlere bağlıydı ve bir ibadet ü taat tiryakisiydi. Cenab-ı Hakk'ın rızasına vesile olacak hususları öğrenmek ve Cebrail'le (aleyhisselam) bir kere daha sohbet-i Canan'da bulunmak için adeta can atıyordu. Nitekim bir gün "Ey Cibrîl! Bizi (şimdiki mutad) ziyaretinden daha çok ziyaret etmene engel nedir?" demiş ve onunla daha sık bir araya gelme isteğini ifade buyurmuştu; Cibrîl-i Emin de, "Biz senin Rabbinin emri olmadıkça inmeyiz." (Meryem, 19/64) mealindeki ayetle ona cevap vermişti. İşte, kısa bir süreliğine de olsa vahyin kesilmesini, ötelere müteveccih ve vahiy tiryakisi bir insanın duygu, düşünce ve iştiyak enginliği açısından değerlendirmek gerekir.

Allah Resûlü kendi ufku itibariyle, onu önemli bir inkıtâ sayabilir, bir haylûlet vâki olmuş gibi algılayabilir, yani ötelerle kendisi arasına bir perde konulduğunu ve adeta bir husûf (perdelenme, ay tutulması) yaşadığını düşünerek ciddi bir heyecan içine girebilir. Fakat kısa süreli böyle bir kesinti, belki de O'nun iştiyakını arttırmaya matuftur ve bir rahmettir. Geçici bir kabz tattırmak suretiyle, Allah (celle celâluhü) her zaman bast halinde yaşayan Habibi'nin teyakkuzunu tetiklemeyi ve tevecühünü güçlendirmeyi murad buyurmuştur. Nitekim Kur'an-ı Kerim, "Rabbinin yüce adını zikret, fânilere bel bağlamaktan kurtul ve bütün gönlünle yalnız O'na yönel." (Müzzemmil, 73/Cool mealindeki ayetlerle böyle bir teyakkuz ve teveccühe davet etmektedir. Evet, bir süreliğine vahyin kesilmesi adeta daha derin bir yöneliş çağrısıdır; fakat kat'iyen bir küskünlük ve dargınlığın neticesi değildir. Bunun en önemli delili de, Duhâ Sûresi'nin tamamı ve bilhassa "Ey Resûlüm! Rabbin seni asla terk etmedi ve sana darılmadı da." (Duhâ, 93/3) mealindeki ayet-i kerimedir. Bu ayetler, Allah Resûlü için birer müjdedir; bulunduğu her hâlin önüne nazaran sonunun, mesela nübüvvetinin başlangıcına nazaran sonrasının, dünyaya nazaran ahiretinin daha hayırlı olacağını, Efendimiz'in daimi bir yükselişte bulunacağını; dünyada, ilahî feyizlerle ve tebliğ vazifesinde muvaffakiyetle, âhirette ise şefaat-ı uzmâ ve makam-ı mahmudla mükâfatlandırılacağını haber veren ve O'nun mutlaka razı edileceğini bildiren bir müjdedir. Selef-i salihinden bazıları, "Kur'ân'da en ümit verici ayet budur, zira kendisine ümmet olma şuur ve şerefini taşıyan kimseler kurtulmadıkça Efendimiz'in razı olması düşünülemez." demişlerdir.

ÖZETLE:
1 - Allah Teâlâ'nın, Peygamber Efendimiz'e darılması ve O'nu terk etmesi vâki değildir ve bir süre vahiy gelmeyişi de asla öyle bir darılmadan kaynaklanmamıştır.
2 - Allah Resûlü'nün bakışları hep ulvî âlemlerdeydi. Bazı insanların dünyaya bağlılığının çok ötesinde O öteki âlemlere bağlıydı ve bir ibadet ü taat tiryakisiydi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://med-cezir.eniyiforum.org
mcnn38
Admin
mcnn38

Erkek
Yaş : 43 Kayıt tarihi : 04/09/08 Mesaj Sayısı : 1871 Nerden : Geliyon İş/Hobiler : Yaşamak Lakap : GARİB

MesajKonu: Geri: Rabb'i O'na hiç küsmedi Rabb'i O'na hiç küsmedi Icon_minitimePaz 26 Nis. 2009, 15:33


O, ümmetine çok düşkündür
Duhâ Sûresi'ndeki: "Rabbin seni asla terk etmedi ve sana darılmadı" ifadesini mukabele olarak değerlendirmek gerekir. Mesela, Arapçadan Türkçeye çevirirken kabaca "Kim Allah'a tevbe ederse Allah da ona tevbe eder." şeklinde dile getirilen hakikat, aslında "Bir insan günahından tevbe eder ve bir kere daha kulluk şuuru içinde Cenab-ı Hakk'a yönelirse, Allah o kulun tevbesini karşılıksız bırakmaz ve ona rahmetinin genişliğiyle, mağfiretinin enginliğiyle muamelede bulunur." demektir

Belâgat ilminde, aralarında tezat ve tekabül bulunan şeyleri bir ibarede bulundurmaya ve aynı kelimeyi birbirine mukabil iki ayrı manada beraberce zikretmeye "mukabele" denmektedir. İşte, "Mâ veddeake Rabbüke ve mâ kalâ" ifadesini de mukabele açısından değerlendirmek icap eder. Yani, sizin birbirinizi terk etmeniz, birbirinize küsüp darılmanız kendi acz, zaaf, fakr ve hiçliğiniz içinde ne ifade ediyorsa, birine küsüp darılınca siz ne yapıyorsanız, Hazreti Zât-ı zülcelal de kendi münezzehiyet, mukaddesiyet ve mübecceliyeti zaviyesinden öyle bir mukabelede bulunur. Küsme ve darılma gibi kelimeler Zat-ı Ulûhiyet'e nisbet edilince, o kelimelerin lazımı, Cenab-ı Allah'ın münezzehiyeti içinde anlaşılmalıdır. Yoksa bu sözler insanların küsüp darılmaları cinsinden beşerî bir manayı hatırlatmamalıdır. Öyleyse ayet-i kerime, "Allah, seni hiçbir zaman kimsesizliğe terk etmedi ve yalnız bırakmadı." anlamına gelmektedir.

Çoğumuz itibariyle, biz de bu âyeti her okuyuşumuzda, aynı mânâyı kendi adımıza duymaya çalışır ve sanki Rabbimiz bize hitap ediyormuş gibi bir hisse kapılırız. Aslında, bu hitap, evvelen ve bizzat, hakiki ve kâmil manasıyla Peygamber Efendimiz'e mahsus olsa bile, saniyen ve izâfî olarak, zıllî keyfiyetiyle ve izdüşümü itibariyle O'nun yolunda olan insanlara da bakmaktadır. Öyle inanıyorum ki, Allah Teâlâ, bir adımla dahi olsa Kendisine yaklaşanı hiçbir zaman yalnız bırakmayacaktır.
Cenab-ı Hak, Duhâ Sûresi'nde ayrıca "Elbette Rabbin sana ileride çok ihsanda bulunacak, tâ ki sen de O'ndan ve verdiğinden razı olacaksın." (Duhâ, 93/3) buyurmaktadır.

İbn-i Abbas'tan gelen bir rivayette, "O'nun rızası, ümmetinin hepsinin Cennet'e girmesindedir." denilmektedir. Peygamber Efendimiz'in (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetine karşı duyduğu büyük şefkat de bunu gerektirmektedir. İnsanlık târihinde O'nun kadar ümmetine "düşkün" bir başkasını göstermek mümkün değildir. Bu hakikati ifade sadedinde Kur'ân-ı Kerim'de, "Size kendi aranızdan öyle bir Peygamber geldi ki zahmete uğramanız ona çok ağır gelir. Kalbi sizin için titrer, mü'minlere karşı pek şefkatli ve merhametlidir." (Tevbe, 9/128) diye anlatılan Rahmet Peygamberi'nin (aleyhissalâtü vesselâm) ümmetine karşı alâkası fevkalâde ve had safhadadır. Bundan dolayı, Peygamber Efendimiz'in, ümmetine küsüp darılacağına hiç ihtimal vermiyorum. O'nun genel tabiatının ve yüksek karakterinin küsüp darılmaya müsait olmadığına inanıyorum
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://med-cezir.eniyiforum.org

Rabb'i O'na hiç küsmedi

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var: Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Ay ve Güneş :: RUH UFKU :: EFENDİMİZ -

/

Yetkinforum | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Son tartışmalar