Yaş : 44
Kayıt tarihi : 04/09/08
Mesaj Sayısı : 1871
Nerden : Geliyon
İş/Hobiler : Yaşamak
Lakap : GARİB
Konu: AŞKLAR VE SURETLER Ptsi 10 Kas. 2008, 08:50
(Arkadaşlar öncelikle şunu söyliyeyim yazı uzun gelir ise sadece ikinci mesajda yazıdan alıntı yaptığım yeri ve yorumu mu okuyun..)
aşk kavramına mantık ve edebiyat çerçevesinden bakan kıymetli kalem nazan bekiroğlu hanımefendinin bir yazısı istifadeli olması dileğiyle...
AŞKLAR VE SURETLER
Fuzûli, "kendi öz" suretini taş üzerine çıkartarak Şirin´e veren nakkaş Kûhken (Ferhat)´in bu davranışından, geleneğin suret üzerine bina ettiği anlam birikiminin tam tersi istikamette bir yorum çıkarır;
Kûhken Şîrin´e öz nakşın çekip vermiş firîb
Gör ne cahildir ki yontar taştan öziyçin rakîb
Aşkın, sevk-i tabiîsi içinde gayet masum ve kendi mantığı içinde de gayet "mantıklı" duran bu davranıştan koskoca bir cehalet örneği çıkarırken Fuzûli, asıl ve suret arasındaki hiç de küçümsenemeyecek rekabetten söz etmektedir. Bir başka ifadeyle sevgilinin yokluğunda, onu suretinde büyüten aşıkın artık bir daha o suretten vazgeçememesi ihtimalinden. Asıl gelse bile.
Dikkatli bir bakışla bu kompleks, sevgilinin, aşık nezdinde, kendi imgesiyle sokulduğu yarıştan mağlubiyetle çıkarılması olarak okunabilir.
Metin Erksan´ın, sinema salonlarında gösterilmeyen, ancak bir avuç meraklısına ulaşabilen, birkaç kez de televizyonda gösterilen filmi Sevmek Zamanı´nda;
güz yağmurları yağarken, tamir için girdiği bir yazlıkta duvarda asılı kocaman siyah gözlü ve siyah saçlı bir kadının resmine giderek artan bir şiddetle ve ümitsizce aşık olur genç boyacı. Surete aşık olmasıyla tipik geleneksel davranışı yüklenen delikanlı aradan zaman geçip de kızın (asılın) çıka gelmesinden sonra geleneğin duyuş teamülünden sapma göstermeye başlıyor. Beklenen, asıl gelince suretin hükmünü yitirmesidir.
Oysa, kocaman gözlü kız, belki resimdekinden daha güzel ve kocaman gözleriyle çıka gelip de, delikanlının ilgisine ilgisiz kalamayıp, işte ben geldim, resmimi değil beni sev, dediğinde aldığı cevap: Ben resmini seviyorum, seni değil. Doğru, resmini seviyorum, seni değil.
Çünkü seni görmeden önce gördüğüm ve senin yokluğunda senin suretin üzerinden büyüttüğüm sana, kendimi ilâve ettim. Seni kendi içimde senden başka bir biçimde var ettim. Böylece senden, "sen"den de farklı bir sen çıkardım. Şimdi o "sen"i seninle nasıl bozabilirim?
Çünkü aşk bir yeniden var etme eylemidir. İçimizde sürekli yeni senler oluştururuz. Üstelik öyle senlerdir ki bunlar, "sen"e de uymaz. Şair seslenir:
"Seni seviyorsam bundan sana ne?"
Bazen bir hayal, gelip geçici bir suret aslından ne kadar tehlikeli olabiliyor. Tehlikeli, çünkü sureti içinde büyüten aşık, kendisini katarak onu büyütüyor.
Bu yüzden belki en baştan yapılması gereken anlaşmadır aşkta sevenin sevileni uyarması: İzin verir misin,
seni kurabilir miyim? Seni yeniden yazabilir miyim? Kendi içimde senden bambaşka bir sen çıkarabilir miyim? Sonra tutup seni onunla yarıştırabilir miyim? Sonrasında, ona uymuyorsun, diye canını acıtabilir miyim?
Hayır tabii ki! Böyle bir anlaşmaya kim "evet", diyebilir? Nasıl cesaret edilebilir bu "evet"e? Evet, izin veriyorum içinde, benden bambaşka bir ben oluşturabilirsin. Sonra tutup beni onunla yarıştırabilirsin. Sonra ona uymuyorum diye canımı acıtabilirsin. Benim realitenin istilâlarına mağlûp düşmüş etten ve kemikten bedenimi düşlerinin ölçeğine vurabilirsin. Ve sonra düşlerinin ölçeğine uymuyorum diye beni reddedebilirsin. Hayır. Elbette ki hayır.
Rekabet edemeyeceğim yegâne, içinde benden çıkardığın yeni bendir. Bir tek senin içindeki kendi görüntümle yanşamam. Suretim benden öndedir suretimle yanşamam. Çünkü senin içindeki suretimin üzerinde sen varsın. Onu kendinle biçimlendirmedesin.
Bir kere bu noktaya gelindi mi her sevileni bekleyen acı aldanış: "Beni seviyor". Hayır seni sevmiyor. Kendi içinde yarattığı bir seni seviyor.
Bu eylem kendi düşlerinin tümünü sana yüklemesine kadar sürecek. Ay´ın halleri. Büyüyen bir hilâl. Sen sadece izin vereceksin, eşlikçiliğin bu. Sonra sen ve kurgusal sen bir süre örtüşeceksiniz. Dolunay. Sonra örtüşmeyen kısmın örtüşen kısımdan fazla olduğu bir gün mutlaka gelecek. Eksiği sol tarafında, küçülen bir hilâl.
Suretin içimizde oluşturduğu ve aslı tehdid eden tehlikeli derinleşme, çok kolay göz ardı edilebilecek türden değil. Sureti içlerinde o kadar büyüttükleri için pınar başında karşılaşan Hüsrev ile Şirin birbirlerini tanımadan geçer ve giderler.
Kûhken´e en büyük rakib, Şirin´e verdiği kendi sureti.
Puşkin "meğer ki bir hayale aşıkmışım" yazıklanmasında.
Attila İlhan "Git başımdan Aysel, seni seviyorum", dedikten sonra, "Ne kadınlar sevdim, zaten yoktular", fark edişinde. Ünlü mısraın sahibi, Aysel´i başından gitmeye zorlarken aslında Aysel´in, içindeki Aysel´i yok etmesinden korkmakta.
Hayyam bir gece boyunca birlikte olduğu sevgiliyi yola koyduktan sonra "şimdi" demekte, "şimdi sevgiliyle birlikte olma zamanı". İçindeki sevgili dışındaki sevgiliden daima daha çok çünkü. Ya da kim bilir dışındaki sevgili içindeki sevgiliden eksik.
Nedim, şiirinin onca dilberi vasf edişine rağmen,
Yok bu şehr içre senin vasf ettiğin dilber Nedim
Bir perî-sûret görünmüş bir hayâl olmuş sana,hükmünde, biraz da kırgın.
Attila ilhan´ın sevdiği kadınlar da, Nedim´in vasf ettiği dilber de, aslında fevkalâde varlar. Var olabilecekleri yerdeler sadece. O yerden baktığımızda, aşk basit bir kurma eylemidir ve seven ve sevilen arasındaki ilişki zannedildiği kadar da çok değildir. Sevilen fark eder sonunda: Sevdiğin ben değilim. Seven fark eder: Sevdiğim sen değilsin.
Nazan Bekiroğlu
En son mcnn38 tarafından Salı 12 Mart 2013, 16:56 tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi
mcnn38
Admin
Yaş : 44
Kayıt tarihi : 04/09/08
Mesaj Sayısı : 1871
Nerden : Geliyon
İş/Hobiler : Yaşamak
Lakap : GARİB
Konu: Geri: AŞKLAR VE SURETLER Ptsi 10 Kas. 2008, 08:51
Alıntı :
Bir başka ifadeyle sevgilinin yokluğunda, onu suretinde büyüten aşıkın artık bir daha o suretten vazgeçememesi ihtimalinden. Asıl gelse bile.
Dikkatli bir bakışla bu kompleks, sevgilinin, aşık nezdinde, kendi imgesiyle sokulduğu yarıştan mağlubiyetle çıkarılması olarak okunabilir. . . Çünkü seni görmeden önce gördüğüm ve senin yokluğunda senin suretin üzerinden büyüttüğüm sana, kendimi ilâve ettim. Seni kendi içimde senden başka bir biçimde var ettim. Böylece senden, "sen"den de farklı bir sen çıkardım. Şimdi o "sen"i seninle nasıl bozabilirim?
Çünkü aşk bir yeniden var etme eylemidir. İçimizde sürekli yeni senler oluştururuz. Üstelik öyle senlerdir ki bunlar, "sen"e de uymaz. Şair seslenir: "Seni seviyorsam bundan sana ne?" . . Bir kere bu noktaya gelindi mi her sevileni bekleyen acı aldanış: "Beni seviyor". Hayır seni sevmiyor. Kendi içinde yarattığı bir seni seviyor. Bu eylem kendi düşlerinin tümünü sana yüklemesine kadar sürecek. Ay´ın halleri. Büyüyen bir hilâl. Sen sadece izin vereceksin, eşlikçiliğin bu. Sonra sen ve kurgusal sen bir süre örtüşeceksiniz. Dolunay. Sonra örtüşmeyen kısmın örtüşen kısımdan fazla olduğu bir gün mutlaka gelecek. Eksiği sol tarafında, küçülen bir hilâl.. . .
Attila İlhan "Git başımdan Aysel, seni seviyorum", dedikten sonra, "Ne kadınlar sevdim, zaten yoktular", fark edişinde. Ünlü mısraın sahibi, Aysel´i başından gitmeye zorlarken aslında Aysel´in, içindeki Aysel´i yok etmesinden korkmakta.
Hayyam bir gece boyunca birlikte olduğu sevgiliyi yola koyduktan sonra "şimdi" demekte, "şimdi sevgiliyle birlikte olma zamanı". İçindeki sevgili dışındaki sevgiliden daima daha çok çünkü. Ya da kim bilir dışındaki sevgili içindeki sevgiliden eksik. . . Attila ilhan´ın sevdiği kadınlar da, Nedim´in vasf ettiği dilber de, aslında fevkalâde varlar. Var olabilecekleri yerdeler sadece. O yerden baktığımızda, aşk basit bir kurma eylemidir ve seven ve sevilen arasındaki ilişki zannedildiği kadar da çok değildir. Sevilen fark eder sonunda: Sevdiğin ben değilim. Seven fark eder: Sevdiğim sen değilsin.
Nazan Bekiroğlu
,
"aşk"ı surete çeviren şeydedir bu sorunun cevabı
leyla'yı ararken mecnun'un bulduğunda,
siler atar bütün derdi,tasayı gamı
insan "Mevla"yı bulduğunda...
A.Y
evet arkadaşlar ben böyle düşünüyorum, yani aşık olunanın suret karşısında ki yenilgisini insanın daha yaratılırken içine koyulmuş her hasse gibi "sevmek" duyusunun dahi aksine kullanılsa bile yaratılış gayesine meylettiğini gösteriyor, yani "sonsuzluğu" ister bi şekilde hareket ediyor, madde onun içinde ki boşluğu doldurmuyor zira o kap "Vedûd" olan yaratıcı için ayrılmıştır..
her an yanında olsun, hiç ayrılmasın yanından ve sonsuza kadar beraber olsun..
sizce de aşklarımız hatta onların suretleri bile terk etsede bizim yanımızda olan kimdir ???
En son mcnn38 tarafından Çarş. 27 Mayıs 2009, 17:34 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
emiroğlu
Yaş : Kayıt tarihi : 09/09/08
Mesaj Sayısı : 594
Nerden : İş/Hobiler : Lakap : amcasını arıyor
Konu: Geri: AŞKLAR VE SURETLER Salı 11 Kas. 2008, 12:25
realiteyle kurgularımız çatıştığında olabilecek yıkımın şiddeti okadar büyük ki sınırda, sınırı geçtiği an tekrar kurgu.Aynı sesin şiddeti duyabileceğimizden büyük olduğunda duymadığımız gibi, yani aşk şiddeti o merhaleye geliyorki sureti bırakıp kurguya geliyoruz .O kurgunun içimizde olduğunu fark ettiğimiz an gerçek ama asıl gerçek yani hakikat geliyor hakikata indiğimiz an "Vedûd" u buluyoruz .
burdan sonra yanlışsam bile daha fazla yorum yapamam çünkü onu yaşamak gerek birazda Allah beni affetsin inşallah
mcnn38
Admin
Yaş : 44
Kayıt tarihi : 04/09/08
Mesaj Sayısı : 1871
Nerden : Geliyon
İş/Hobiler : Yaşamak
Lakap : GARİB
Konu: Geri: AŞKLAR VE SURETLER Salı 11 Kas. 2008, 12:28
emiroğlu demiş ki:
realiteyle kurgularımız çatıştığında olabilecek yıkımın büyük şiddeti okadar büyük ki sınırda sınırı geçtiği an tekrar kurgu aynı sesin şiddeti duyabileceğimizden büyük olduğunda duymadığımız gibi yani aşk şiddeti o merhaleye geliyorki sureti bırakıp kurguya geliyoruz o kurgunun içimizde olduğunu fark ettiğimiz an gerçek ama asıl gerçek yani hakikat geliyor hakikata indiğimiz an "Vedûd" u buluyoruz .
burdan sonra yanlışsam bile daha fazla yorum yapamam çünkü onu yaşamak gerek birazda Allah beni affetsin inşallah
ahhh emiroğlu ah her büyük insan gibi senide ancak öldükten sonra anlayabilecez herhalde..