Yaş : 44
Kayıt tarihi : 04/09/08
Mesaj Sayısı : 1871
Nerden : Geliyon
İş/Hobiler : Yaşamak
Lakap : GARİB
Konu: Ahirette sizin adınıza bir şey yapamam Cuma 28 Kas. 2008, 13:14
[Kürsü] "Ahirette sizin adınıza bir şey yapamam"
Mü'minin, yapıp ettiklerini hemen her gün gözden geçirip hayırlı faaliyetlerini ve güzelliklerini şükürle karşılaması; hata ve günahlarını da istiğfarla gidermeye çalışması ve her zaman muhâsebe duygusuyla dopdolu yaşaması gerekir.
Bazen "insanın kendiyle yüzleşmesi", bazen "nefsin sorgulanması" ve bazen de "nefis muhâsebesi" olarak isimlendirdiğimiz bu amel, insanın arzularını, hırslarını ve davranışlarını denetlemesi, doğru veya yanlışlarını vicdanının süzgecinden geçirip bir değerlendirmede bulunması şeklinde gerçekleşir. Bir hadis-i şerifte Efendimiz (aleyhi ekmelü't-tehayâ) en büyük mahkemede hesaba çekilmeden önce daha dünyadayken nefsi sık sık sorgulamayı akıllılık ve mü'minlik emaresi olarak zikretmiştir. Hazreti Ömer Efendimiz de Allah Resûlü'nden işittiği bu hakikati farklı bir üslupla seslendirerek şöyle buyurmuştur: "Ahirette hesaba çekilmeden evvel kendinizi hesaba çekin. Ötede amelleriniz tartılmadan önce onları burada kendiniz tartın. En büyük arz ve mahkeme için şimdiden gerekli hazırlıklarınızı yapın. Bilin ki, o gün huzura alındığınızda size ait hiçbir şey gizli kalmayacak ve bütün sırlarınız bir bir sayılıp dökülecektir."
İnsanlığın İftihar Tablosu (sallallâhu aleyhi ve sellem) derin bir muhasebe insanıdır. Ümmeti için en güzel örnek olan Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem), "Bildiğimi bilseydiniz az güler, çok ağlardınız." yani "yataklara girip yatamaz, ağzınıza koyduğunuz lokmayı yutamaz ve bir yudum su içemezdiniz." buyurmuş ve bir sahabinin yorumu çerçevesinde: "Keşke kesilip biçilen bir ağaç olsaydım." gibi düşüncelerle sorumluluğun ağırlığını çevrelerine duyurmaya çalışmışlardır.
İki Cihan Güneşi (sallallâhu aleyhi ve sellem), şahsi hayatının her ânını, muhasebe duygu ve düşüncesine bağlı yaşamıştır. O, insanlığa yapacağı ihtarlarını da ilk defa kendisine en yakın olanlarda ortaya koymuş ve başkalarına diyeceğini onları muhatap alarak seslendirmiştir. Nitekim bir gün en uzak daireden başlayıp, en yakın daireye kadar, bütün yakınlarını çağırmıştı. Yemekli olan bu toplantıda akrabalarına, "Ey Kâ'b b. Mürreoğulları, Ey Abdimenâfoğulları, Ey Abdülmuttaliboğulları!" diyerek ayrı ayrı seslenmiş ve "Nefsinizi Allah'tan satın almaya bakın; zira ben, ahirette sizin adınıza bir şey yapamam!" buyurarak herkesin kendinden sorumlu tutulacağını hatırlatmıştı. Burada muhasebeye davet edilip uyarılanlar sadece adı geçen kişiler değil, onların şahsında bütün insanlıktır.
Evet, "Her nefis, kazandığına karşılık bir rehindir." (Müddessir, 74/38) ayet-i celilesinde ifade edildiği üzere her insanın nefsi tıpkı rehin bir mal gibi ipotek altındadır. Kişi, çalışıp kazanacak, kazandığı şeyleri Allah yolunda sarfedecek ve bu şekilde nefsini ipotek olmaktan kurtaracaktır. Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) işte bu noktadan hareketle, kendisine en uzak kabile ve oymaktan başlayıp, sözü en yakınlarına doğru çekerek şöyle buyurmuştur: "Ey Allah Resûlü'nün halası Safiyye! (Sen de nefsini Allah'tan satın almaya bak; zira) ahirette senin adına da bir şey yapamam!"
Safiyye ki, Hazreti Hamza'nın kız kardeşi, Allah Resûlü'nün "Havarim" diyerek övdüğü Hazreti Zübeyr'in annesi, zalim Haccac'a karşı Kabe'yi müdafaa ederken, asılmak suretiyle şehid edilen Abdullah b. Zübeyr'in babaannesi ve bütün bunlardan öte, İnsanlığın İftihar Tablosu'nun (sallallâhu aleyhi ve sellem) öz halasıdır. Bunlara rağmen, İki Cihan Serveri, ona da nefsini Allah'tan satın almasını söylüyor ve Allah nezdinde onun adına da bir şey yapamayacağını bildiriyor. Dahası O (sallallâhu aleyhi ve sellem), kendi kızı, ciğerparesi ve peygamberlik günlerinin gönül meyvelerinden Fatıma validemize bile "Ey Muhammed'in kızı Fatıma! (Sen de nefsini Allah'tan satın al; zira) ahirette senin adına da bir şey yapamam." buyurarak sorumluluğun şahsiliğine dikkat çekiyor ve herkesi dikkatli yaşamaya çağırıyordu.
İşte İslam, böylesine büyük bir mesuliyet ve vazife şuuruyla gelmiş, herkesin yapması gereken vecibeleri hatırlatmış ve ehl-i kitabın kuruntularına kapılmamayı emretmiştir.
ÖZETLE 1 - Derin bir muhasebe insanı olan İki Cihan Güneşi (sallallâhu aleyhi ve sellem), şahsi hayatının her ânını, bu duygu ve düşünceye bağlı kalarak yaşamıştır. 2 - Her insanın nefsi tıpkı rehin bir mal gibi ipotek altındadır. Çalışıp kazanarak nefsini ipotek altında olmaktan kurtarmak insanın elindedir. 3 - Erkek ya da kadın her mü'min, imkân buldukları herkese aynı hakikatları anlatmalı ve ölüm soluklayan ruhlara yeniden dirilişin yollarını göstermelidir.
emiroğlu
Yaş : Kayıt tarihi : 09/09/08
Mesaj Sayısı : 594
Nerden : İş/Hobiler : Lakap : amcasını arıyor
Konu: Geri: Ahirette sizin adınıza bir şey yapamam Cuma 28 Kas. 2008, 13:48
allah razı olsun
mcnn38
Admin
Yaş : 44
Kayıt tarihi : 04/09/08
Mesaj Sayısı : 1871
Nerden : Geliyon
İş/Hobiler : Yaşamak
Lakap : GARİB
Konu: Geri: Ahirette sizin adınıza bir şey yapamam Paz 30 Kas. 2008, 15:21
İman duygularımızın trafik memurudur
İnsana bahşedilen hayat bir çekirdek, bir tohum mesabesindedir. Bir tane tohum veriliyor ve deniliyor ki "Çok dikkatli kullan bunu, ondan meyve de alabilirsin, onu çürütebilirsin de.
Dünyevî-uhrevî hayatın bu tohumun çok iyi değerlendirilmesine, nemalandırılmasına bağlı."
Önceki yıllarda rahatsızlığım sebebiyle gittiğim hastane, insanları seyredip kendimce dersler çıkarmama vesile oldu. Çoğunlukla çehreler kara kara, sönük, renk atmış ve matlaşmış bir vaziyetteydi. Bunun arkasında hayat sevgisi, uzun yaşama isteği, kendini hiç ölmeyecekmiş gibi zannetme hissi ve altmışına-yetmişine ulaşan yaşı "acaba seksen-doksan yapabilir miyim" telaşı seziliyordu. Oysa insan ehl-i iman olunca, "Ne yapalım yani, üç adım sonra çık diyeceklerine şimdi "çık" diyorlar, ne fark eder." diyor. Ahirete inanmanız ve ölümü daha başından mukadder kabul etmeniz bütün o türden sıkıntı ve endişelerinize çare oluyor. Allah ondan ebeden razı olsun, Bediüzzaman Hazretleri ne güzel söylemiş: "İman hem nurdur, hem kuvvettir." Bu söz artık bizim tabiatımız olmuş, slogan değil. İmanın gücü içimize girmiş, bir trafik memuru gibi duygularımızı yönlendiriyor. Ne büyük bir nimete mazhar olmuşuz bu küfür ve dalalet asrında!..
Bu nimet bir şükür ister. Hakkım olsa, onlar da istiskal etmeseler ve ben de doğru ifade edebilsem, arkadaşlarımdan, kardeşlerimden imanın güzelliklerini başkalarına da duyurma heyecanını canlandırmalarını isterdim. Yani otursun kalksınlar, çevrelerinde dîn-i mübîn-i İslam'a bağlı ve onu neşretme adına bir heyecan.. sönmeyen bir heyecan uyarsınlar. Ve bunun dışındaki her şeyi fuzulî ve gereksiz görsünler ve göstersinler. Bizim kaybettiğimiz şey İslamî aşk ve heyecandır. Yanlış anlaşılmasın, İslamî heyecan herhangi bir şeyi protesto etmek için bağırıp çağırma, yakıp yıkma, kin ve nefret besleme değildir. İslamî heyecan, hiç yorulmadan, hiç duraklama yaşamadan sürekli gönlünün ilhamlarını başka sinelere boşaltma; ye'se, ümitsizliğe düşmeme..