Yaş : Kayıt tarihi : 09/09/08
Mesaj Sayısı : 594
Nerden : İş/Hobiler : Lakap : amcasını arıyor
Konu: Suçu ve suçluyu açığa çıkartmak mı? Ahmet Kurucan C.tesi 18 Ocak 2014, 14:12
Mecelle’nin 7. maddesidir. “Beraet-i zimmet asıldır”. Yani her insan suçluluğu ispat edilinceye kadar masumdur, suçsuzdur.
Enteresandır, bu maddeyi şerh sadedinde genelde şu izah yapılır: “Mesela, hırsızlık suçu iddiasıyla hâkimin huzuruna çıkarılan kimse hakkında ilk düşünülen husus, hırsız olmamasıdır. Hırsız olduğu beyyine ile isbat edilmedikçe suçsuz olduğu kanaatine varılarak serbest bırakılır. Çünkü berâet-i zimmet asıldır.” İkinci bir kaide “Ceza sorumluluğu şahsîdir. Kimse başkasının fiilinden dolayı sorumlu tutulamaz.” Türk Ceza Kanunu’nun 20. maddesi olan bu kaideyi bütün hukuk sistemleri ittifakla kabul eder. “Hiç kimse bir başkasının günahını yüklenemez” (53/38) ayeti, bunun İslam’daki delilidir.
Bu iki kaidenin işlemesi ve işletilmesi için önce suçlunun açığa çıkartılması gerekir. Ama tarihen de sabit ki aksine ihtimal vermeyecek kesinlikte suçluyu açığa çıkartmak her zaman kolay olmuyor. Nisa Sûresi 105-115 ayetleri yani tam 10 tane ayetin nazil olmasına sebebiyet veren bir hadise var bizim tarihimizde. Onu paylaşmak istiyorum sizlerle bu yazıda. Söz konusu Kur’an ve rivayetler de sabit olduğu için hiçbir Müslüman’ın buna itiraz edeceğini sanmıyorum.
Hadise hırsızlık hadisesi. İki farklı rivayet var sebeb-i nüzul adına. İlkinde konunun bütün tarafları Müslüman. Rifaa b. Zeyd, Tume b. Ubeyrik veya Ebu Tume denilen Beşir b. Ubeyrik ve Lebid. İkincisinde ise ilk ikisi Müslüman, üçüncüsü Yahudi. Ebu Tu’me, Katade b. Numan ve Zeyd b. Semin. Tefsir kitaplarında genelde ikinci rivayet daha öne çıktığı için ben onun üzerinden hadiseyi intikal ettirmeye gayret edeceğim.
Züfer Oğulları kabilesine mensup Müslüman Tu’me, komşusu Katade b. Numan’ın savaşlarda kullanılan zırhlı gömleğini çalıyor. Çaldığı bu zırhı un çuvalının içine koyuyor ve götürüp Yahudi Zeyd b. Semin’in evine onun izniyle bırakıyor. Bu demirden yapılmış zırhlı gömlek tabii olarak çuvalı yırtıyor ve yolda iz bırakıyor. Katade, zırhının çalındığını fark edince evinin önünden başlayan un izini takip ediyor ve zırhını Yahudi Zeyd’in evinde buluyor. Hırsızlık iddiası ile Zeyd’i mahkemeye veriyor. Davaya bakan Allah Rasulü (sas), Zeyd’in “Çuval benim değil, Tu’me emaneten bana bıraktı, içindekinden haberim yok.” savunması karşısında Tu’me’yi çağırıyor. Tu’me, zırhı kendisinin çalmadığına yemin ediyor. Tu’me’nin suçlu olduğunu bilen ve bunun açığa çıkması durumunda kavimlerinin itibarlarına dokunacağını gören kavmin ileri gelenleri, gece bir araya gelip Efendimiz’i (sas) vereceği kararda yanıltmak için anlaşıyorlar. Söyledikleri, Ebu Tu’me’nin masum ve delillerin Yahudi aleyhine olduğudur ama bu sözün ruhunda yatan şey şudur: “İslam’a yararlılıkları dokunan Müslüman bir kavme karşı bir Yahudi’yi mi tercih edeceksin?” Nitekim ertesi gün giderler ve Efendimiz’e (sas) Ebu Tu’me’nin masum olduğunu anlatırlar. Bu arada Zeyd, Yahudilerden o çuvalın Ebu Tu’me tarafından oraya konulduğuna dair şahitler getirir.
Şimdi bir tarafta hırsızlıkla itham edilen Müslüman ve İslam’a faydası dokunan kavmin ileri gelenlerinin şehadeti, diğer tarafta Yahudi ve evinin önüne kadar gelen un izleri. Bu şartlar altında Efendimiz (sas), Yahudi aleyhine hüküm verecek gibidir. Fakat tam o anda şu ayetler nazil olur: “(Ey Rasûlüm!) Biz sana Kitab’ı insanlar arasında Allah’ın sana gösterdiği şekilde hükmedesin diye, kendisinde hiçbir şüphe olmayacak şekilde ve gerçeğin ta kendisi olarak indirdik. Şu halde, (suçlu ile suçsuzu tam ayırt edip, suçsuz aleyhinde) hainlere yardımcı ve müdafaacı olma!.. Allah’tan mağfiret dile. Şüphesiz Allah, çok yarlığayıcı, ziyadesiyle esirgeyicidir.” (4/105-106) Şimdi şu ayete dikkat edin: “Kendilerine ihanet edenleri savunma. Şüphesiz ki Allah, hainliği meslek edinmiş günahkârları sevmez.”
Nisa Sûresi ve numarası 107 olan bu ayete Hayrettin Karaman, Mustafa Çağrıcı, Kafi Dönmez ve Sadrettin Gümüş tarafından hazırlanan “Kur’an Yolu” tefsirinde aynen şu izah yapılmış: “Emanete hıyanet edenler, bir yolunu bulup başkalarının hakkını yiyenler geçici dünya hayatında kendilerine bir menfaat sağlamış, refah ve rahatlık içinde yaşamış olabilirler. Ancak bu hıyanetin ağır sorumluluğu onlarla birlikte ahirete taşınacağı ve kendilerinden hesap sorulacağı, hakkın haine ceza, hak sahibine ecir olarak yerini bulacağı düşünüldüğünde, dünyada elde edilen geçici menfaat karşılığında ebedi hayatta kaybedilen nimetlerin büyüklüğü göz önüne alındığında emanete hıyanet edenlerin -ayette ifade buyrulduğu üzere- başkalarından önce ve daha çok kendilerine zarar verdikleri ve ebedi saadetlerini ziyan ettikleri anlaşılacaktır.” (Kur’an Yolu, 2/108)
Bir sonraki ayet ise Efendimiz’i (sas) yanıltmak için yaptıkları toplantıları, o toplantılardaki komplolarını nazara veriyor ve diyor ki: “İnsanlardan gizlerler de -razı olmadıkları sözü geceden kurup düzdüklerinde yanlarında olan- Allah’tan gizleyemezler. Allah, onların bütün yapıp ettiklerini kuşatmaktadır.” Bu ayete Hayrettin Karaman Hocam başkanlığındaki heyetin tefsiri ise aynen şöyle: “Haksız menfaat elde edenler, başkalarının hak etmedikleri zarara uğramalarına sebep olanlar, tek kelimeyle hainler emellerine birtakım tuzaklarla, planlarla ulaşırlar; gizli görüşmeler yaparlar, tertipler içine girerler ve bunların gizli kalacağını zannederler. Tecrübeler göstermektedir ki, çoğu defa bunlar dünyada ortaya çıkmakta, rezillik ve rüsvaylık hallerini yaşamaktadırlar. Dünya hayatında ve insanlar bakımından yaptıklarını gizlemeye muvaffak olsalar bile, onlar bu kötülükleri yaptıkları ilmiyle yanlarında olan ve bilgisi her şeyi kuşatan Allah’tan gizlemeleri mümkün değildir. Hainler, derinlik olarak bakıldığında zekâ yoksunu da olduklarından insanlar nezdinde utanç yaşamamak için hainliklerini gizleme yoluna giderken “her şeyin Allah’ın bilgisi içinde cereyan ettiğini” unuturlar ve O’ndan utanmayı akıl edemezler.” (Kur’an Yolu, 2/108)
Ayetlerin devamını okuyun. Tevbeden, suçu masum birisinin üzerine atmaktan, hakimlere ince eleyip sık dokumaları gerektiğinden ve gizli fısıldaşmaların Allah rızasını elde etme haricinde doğru olmadığını anlatır. Başa dönelim; aksi ispat edilinceye kadar herkes masumdur ama yukarıdaki örnekte de gördüğünüz üzere dünyada suçluyu tespit her zaman kolay olmuyor. Neyse ki ahirete ve 10 tane ayetiyle Yahudi’nin masumiyetini ilan eden Kur’an’a imanımız var. Kur’an’ın rehberliği içinde ahirete iman inşallah önümüzü ve ufkumuzu açacaktır.