Yaş : Kayıt tarihi : 09/09/08
Mesaj Sayısı : 594
Nerden : İş/Hobiler : Lakap : amcasını arıyor
Konu: Ey kimsesizler kimsesi AHMET KURUCAN Perş. 24 Haz. 2010, 09:30
Avni mahlasıyla şiir yazan Fatih Sultan Mehmet'e ait şu dizeleri okudu sürekli afakı kollayan buğulu ve nemli gözleri ile:
"Hiç kimse yok kimsesiz, Herkesin var bir kimsesi Ben bugün kimsesiz kaldım, Ey kimsesizler kimsesi." Sonra hiç düşünme molası vermeden ses tonunu hafif kaldırıp sanki Avni'ye itiraz eder mahiyette "ben hiçbir zaman kimsesiz kalmadım; ey kimsesizler kimsesi!" dedi ve kendini saldı. Öteden bu yana şu soruyu hep sorarlar bana; onca yıllık beraberliğiniz var; sizce Hocaefendi'nin en temel özelliği veya size tavsiye ettiği ve birinci sıraya koyacağınız, olmazsa olmazınız diyeceğiniz tavsiyesi nedir diye. Birbirinden ayrı gözüken bu iki sorunun bir tek cevabı var: t-e-v-h-i-d. Bir başka dille Allah'a iman; O'na güven ve itimad; kendimizin sıfır olduğuna can u gönülden inanıp her şeyi O'nun namütenahi ilim ve kudretine havale etmek; hangi iş olursa olsun sadece ve sadece O'nun rızasını gözeterek yapmak ve katiyen neticelere karışmamak; üzülmemek, vardır bir hikmeti deyip geçmek. Ne güzel der İbrahim Hakkı Hazretleri Tefvizname'sinde. "Hak şerleri hayr eyler Ârif anı seyreyler Zan etme ki gayreyler Mevla görelim neyler Neylerse güzel eyler." Aklınıza sebepler dairesinde yaşayan varlıklar olarak sebeplere riayet nerede kaldı sorusu gelebilir. Zaten yukarıdaki sözler bu sorunun cevabını oluşturuyor. Yani açıkça diyor ki, iradi ve sorumlu bir varlık olarak insana düşen, sebepleri dışlayarak avamca bir tevekkül anlayışının sloganı olan "Allah kerim" demek değil; aksine sebepleri sonuna kadar yerine getirip ardından "Allah kerim" deyip tevekkül etmektir. Şu sözler Hocaefendi'ye ait: "Allah bize ne vermişse, akıl, mantık, his, muhakeme, vicdan, önsezi, sır, hafi, ahfa, fiziki güç, kuvvet... bunların hepsini birden seferber ederek kullanma. Eskiler 'ma hulika leh'ine muvafık kullanma derlerdi. Yaratılış gayesine uygun kullanma demek. Asıl mesele bunu yapma." Maddî bağlamda bunlar yapıldıktan sonra İ. Şafi'ye dinin yarısı dedirten "ameller niyetlere göredir" hadisince kalb balansını yapma. Bir kere daha Hocaefendi'ye kulak verelim: "Önemli olan samimi olmak; olumsuz mülahazaların aktörü olmamaktır. Bunu yapabildiyseniz, hiç endişeniz olmasın Allah o işten hayırlar çıkartır." İbrahim Hakkı'ya bir kez daha müracaat edelim: "Deme niçin bu böyle Yerindedir o öyle Var sonunu seyreyle Mevla görelim neyler Neylerse güzel eyler." Son tahlilde birer dünyalı varlık olarak insanız ve ortaya çıkan, çıkmaya da devam edecek olan menfi ve musibet görünümlü şeylerden insanın üzülmemesi, rahatsız olmaması mümkün değil diyorsanız; ben yine İbrahim Hakkı derim: "Hakk'ın olıcak işler Ol hikmetini işler Boştur gam u teşvişler Mevla görelim neyler Neylerse güzel eyler." Bitirirken: Seslendirdiğiniz duygu, düşünce, ortaya koyduğunuz plan ve projelerin anlaşılamaması karşısında kendinizi halinden dilinden anlaşılmayan bir garip gibi mi görüyorsunuz? "Vefa umarken candan Doldu gözüm hicrandan Kaldım yaya dermandan Hızlanla mı bitsin bu an?" diyecek kadar kurbette gurbeti yaşayanlar, imtihan olduğunu düşünenler tarafından çevrildiğiniz hissi içinde misiniz? Cevabınız evet ise, yapacağınız tek bir şey var; Hocaefendi'nin "her türlü gurbetin çaresi kurbettir" reçetesine müracaat etmek. Hz. Yusuf'un gurbeti ile yanıp tutuşan Hz. Yakup'un dediği gibi "Ben, tasa ve üzüntümü sadece ve sadece Allah'a arz ederim" deyip dua dua yalvarmak. Bugüne kadar yürüdüğü yoldaki istikametini koruyarak Hakk'a yakın, daha yakın, daha yakın olmak. Anlaşılmayı insanoğlunun aşamadığı ve aşamayacağı zamana havale edip sükut durmak ve beklemek. Gerisi laf u güzaf. a.kurucan@zaman.com.tr