Laik ‘omerta’ bozuluyor Eşi Güldal Hanım, Uğur Mumcu cinayeti üzerindeki sis bulutunu dalgalandırdı. Bu defa çıplak gerçeğe ulaşabilecek miyiz, henüz net değil.
Ama ülkenin geldiği nokta ve Ergenekon soruşturmalarında öğrendiklerimiz şansımızı biraz artırıyor. Güldal Mumcu ‘İçimden Geçen Zaman’ kitabını tam vaktinde çıkardı. Mafyanın suskunluk yemini anlamına gelen ‘omerta’yı bozduğu için tepki çekiyor. Laik omerta, ‘adı konulmamış darbe: 93’ için şartlar olgunlaştırılırken işlenen cinayetlerde işe yaradı. Çetin Emeç’in eşinin yıllar sonra itiraf ettiği gibi: “İslamcı teröristler demek işlerine geldi.” Kamuoyuna bir kısmı yansısa da Mumcu başından beri konuşmayı tercih etti. Sesini istediği ölçüde duyuramadı. Fakat bıraktığı izler bugün daha önemli hale geldi.
Uğur Mumcu’nun kanı yerdeyken gündeme gelen bir isim, kitap vesilesiyle tekrar tartışma konusu. Ömer Çiftçi, bir şahsın değil, tavrın ve Güldal Hanım’ın ifadesiyle ‘takım dayanışması’nın sembolü olduğu için önemli. İlk günden itibaren Güldal Mumcu susturulmaya çalışılıyor. Ömer Çiftçi, yazılı açıklama yaptı ama yine kendini savunmaktan çok gölge boksunu tercih etti. “Bazı kesimler tarafından bilinçli olarak gündeme getirilen… Demokrat ve cumhuriyetçi kesimlerin yıpratılması…” gibi klişe cümlelerle takım arkadaşlarını yanında saf tutmaya çağırdı. Çiftçi, Güldal Hanım’ı “Mumcu’nun, ölümü ile ilgili gerçeği örten ve saptıran” diye suçlarken bir gerçeği ağzından kaçırıyor: “Cumhuriyet Gazetesi bünyesinde kurulan araştırma komisyonunda dinlenme talebim kabul görmemiştir.”
Güldal Mumcu’nun isyan ettiği nokta da tam burası. Cumhuriyet Gazetesi’ne, komisyona ve Halit Çelenk’e neden tahammül edemediğini kitapta anlatıyor. Çiftçi’nin açıklamasına cevapları kitaptan takip edelim en iyisi. Cumhuriyet’ten arabulucu olarak gelen Şükran (Ketenci) Soner’e şunları söylüyor: “Halit Çelenk ‘Neden söyledin, söylemesen olmaz mıydı?’ diyor. O da bir hukukçu!!.. Ve ben bu garabeti bir türlü anlayabilmiş değilim. Çünkü bu hukuk bilincine de, vicdana da, akla da, her şeye aykırı bir şey. Bana bir gerçeği saklamamı söylüyor ki... İnsanlar gerçekleri gerçek olarak değil, acayip bir ‘takım’ bilinciyle görüyorlar. Benim en rahatsız olduğum nokta; burada öldürülmüş bir arkadaşınız var. Cinayetin aydınlatılmasına çalışmanız gerekirken, siz Ömer Çiftçi’yi aklamak için uğraşıyorsunuz.” DİSK Genel Başkanı Kemal Nebioğlu’nun ziyareti ise şöyle yer alıyor kitapta: ““ Ömer bizim arkadaşımızdır. İyi insandır. Bizi nasıl biliyorsanız o da öyledir.” dedi. Ömer Çiftçi bu sözler sırasında, kıpkırmızı bir yüzle hiçbir şey söylemeden başı önünde oturuyordu. Uğur’la yaptığı konuşmayı önce kabul sonra inkar eden bir Ömer Çiftçi’yi, Nebioğlu’nun kendisiyle özdeşleştirmesini hayretle izledim.” Güldal Hanım, Ömer Çiftçi ile ilgili kitapta iki önemli bilgi daha veriyor. Prof. Alpaslan Işıklı, Çiftçi’nin bugün yalanladığı diyaloğu Mülkiyeliler Birliği’nde anlattığını savunuyor. Bir de 12 Eylül’de gözaltına alındıklarında kendileri büyük sıkıntı yaşarken Çiftçi’nin rahatlığına dikkat çekiyor. Buna o dönem anlam veremediklerini, garipsediklerini anlatıyor. Çiftçi’nin açıklamasında buna dair bir yalanlama da yer almıyor.
Yakın zamana kadar laikçi şövalyeler konuşunca akan sular dururdu. İrtica, ilerici, gerici gibi sihirli kelimeleri kullanınca mesele hallolurdu. Çiftçi hâlâ o zırhın arkasına saklanıyor. Birisi onu bu rüyadan uyandırsa iyi olur.