Beyin felçli olarak doğan Christy Brown, hastalığı nedeniyle hareketlerini kontrol edemez ve tekerlekli sandalyeye mahkum bir yaşam sürer. Ancak çocukluğunda, sol ayağının felçten etkilenmediğinin farkına varması hayatını değiştirecektir. Christy sol ayağını kendine verilmiş bir şans olarak görür ve azmin de yardımıyla hastalığının etkilerini yenmeye çalışır. Bu çalışmanın sonucunda ise sakat vücudunun içinde gizli olan zeka ve yazma yeteneği ortaya çıkacaktır.
Sadece sol ayağını kullanarak yazdığı romanlar ve şiirler, sonraki yıllarda Christy Brown’un İrlanda edebiyatının saygın isimleri arasına girmesini sağlayacak ve azimle çalışmanın sonucunda imkansız diye birşeyin olmadığını tüm insanlığa gösterecektir.
Christy Brown’ın ölümünden dokuz yıl sonra çekilen film, yazarın hayatından kesitleri anlattığı kitap olan Sol Ayağım’ın sinema uyarlamasıdır. Kimi zaman hüzünlü, kimi zaman eğlendirici olabilmeyi başaran filmin, azim ve umut hikayesi olarak vereceği evrensel mesajları var.
Jim Sheridan ve Daniel Day-Lewis’in birlikte çevirdikleri ilk film olan Sol Ayağım (daha sonra In The Name Of The Father ve Boxer’de de birlikte çalıştılar), 1989 yılında en iyi film dahil olmak üzere toplam 5 dalda Oscar’a aday oldu ve Daniel Day-Lewis ile Brenda Fricker’a oyunculuk dallarında ödülü kazandırdı.
mcnn38
Admin
Yaş : 43
Kayıt tarihi : 04/09/08
Mesaj Sayısı : 1871
Nerden : Geliyon
İş/Hobiler : Yaşamak
Lakap : GARİB
Bir doğu Avrupa vatandaşı, ülkesini yaşanmaz bir yer haline getiren savaş sonucu evsiz barksız kalır. Yeni evine gitmek üzere New York'da bir havaalanında beklerken, aklının ucundan geçmeyen bir olay gerçekleşir.
Ülkesindeki ani bir siyasal gelişme sonucu sınırlar değişmiş ve ülkesi haritadan silinmiştir. Bunun sonucunda ise pasaportu ve kimliği geçersiz hale gelmiştir...
Havaalanından ayrılması, kanunlar nedeniyle yasadışı hale geldiği için havaalanında yaşamaktan başka çaresi yoktur. Zamanla havaalanı görevlileri ile dost olacak ve hatta bir tanesiyle arasında duygusal bir bağ gelişecektir.
Steven Spielberg'ün yeni filmi, ilgi çekici bir öyküye sahip bir politik komedi.
mcnn38
Admin
Yaş : 43
Kayıt tarihi : 04/09/08
Mesaj Sayısı : 1871
Nerden : Geliyon
İş/Hobiler : Yaşamak
Lakap : GARİB
Ali Osman güçsüzleri korumayı kendisine kural edinmiş, eski jenerasyonun ağırbaşlı kabadayılarından biridir. Devran'ın ise tek derdi, kabadayı hareketleri ile hayranlarının karşısında racon kesen bir mayfa lideri görüntüsü sayesinde popülerlik kazanmaktır.
Bu iki birbirinden farklı karakter ve değerdeki adamın, birbirleri ile olan çekişmeleri ve düşmanlıklarını konu alan Kabadayı, yine usta isimleri biraraya getiriyor. Muhsin Bey, Eşkiya, Gönül Yarası gibi filmlerle Türk Sinema tarihine çok başarılı çalışmalar bırakmış Yavuz Turgul ve Şener Şen ikilisini buluşturan film, Herşey Çok Güzel Olacak ve İnşaat filmlerinin yönetmeni Ömer Vargı tarafından yönetilecek.
mcnn38
Admin
Yaş : 43
Kayıt tarihi : 04/09/08
Mesaj Sayısı : 1871
Nerden : Geliyon
İş/Hobiler : Yaşamak
Lakap : GARİB
Hollywood’un ünlü yıldızı John Travolta, vizyona girdiği yıl eleştirmenler tarafından en çok alkışlanan film olan PHENOMENON’la karşımızda. George Malley şehre yeni taşınan güzele ümitsizce aşık olan ama günlük hayatında son derece vurdumduymaz bir araba tamircisidir.Doğumgününde George’un başına garip birşey gelir. PHENOMENON sizi aşka, cesarete ve dostluğa doğru sürükleyecek, kalbinizin en derinlerine kadar ilerleyecek ….
mcnn38
Admin
Yaş : 43
Kayıt tarihi : 04/09/08
Mesaj Sayısı : 1871
Nerden : Geliyon
İş/Hobiler : Yaşamak
Lakap : GARİB
1982 yılında geçen film, bir Güney kasabasında yaşananları anlatıyor. Askeri yönetime ayak uydurmaya çalışan kasaba halkı ve bir müzik grubu üzerinden dönemin trajikomik olaylarına uzanıyoruz...
Müzisyen baba Abuzer ve üniversiteye hazırlanan kızı Gülendam öyküsü bize ülkenin yakın döneminde yaşananları mizahı bir dille hatırlatıyor.
Yönetmenliğini Muharrem Gülmez ile senarist Sırrı Süreyya Önder'in yaptığı film, Barış Pirhasan ve Levent Kazak'ın öncülüğünü yaptığı Senaryo Stüdyosu'nda doğdu
mcnn38
Admin
Yaş : 43
Kayıt tarihi : 04/09/08
Mesaj Sayısı : 1871
Nerden : Geliyon
İş/Hobiler : Yaşamak
Lakap : GARİB
Bölünmüş Berlin'de geçmekte olan film, insan olmak isteyen, bu sebeple de bir aşk arayışına giren bir meleğin hikayesini ve Damiel ile Cassiel'in gözünden şehirdeki farklı yaşamları ve dramları pasif bir şekilde izlemesini anlatmaktadır.
Hastalarından birini hiç sebep yokken ameliyat masasında kaybeden kalp cerrahı Dr Rice`ın kendine güveni alt üst olmuştur. Los Angeles üzerinde gezinen melek Seth o sırada her ne kadar ölen hastaya yardım için orada bulunsada Maggie`den etkilenir ve onun kendine olan güvenini tekrar kazanmasında yardımcı olmaya karar verir. Bu arada ona aşık olur ve sonunda bütün risklerine rağmen görünmez bir ruh olmaktan çıkar, şüpheli bir yabancı haline gelir. Kadere inanmayan Maggie ise Seth`e daha öncekilerle kıyaslanmayacak derecede aşık olur. Bu arada Maggie ile beraber olmak için göklerden ve meleklikten vazgeçen Seth, yeryüzündeki karmaşık hayatı yaşadıkça umutsuzluğa kapılır. Acaba aşk, kişinin temel özelliklerinden vazgeçebileceği kadar değerli midir?
mcnn38
Admin
Yaş : 43
Kayıt tarihi : 04/09/08
Mesaj Sayısı : 1871
Nerden : Geliyon
İş/Hobiler : Yaşamak
Lakap : GARİB
Metin Erksan bu sıradışı filmde "surete aşık olma" konusunu ele aldı. Adada boyacı olarak çalışan Halil, boya yapmak için girdiği evde gördüğü bir kadın resmine aşık olur. Odanın duvarını süsleyen büyük resim zaman içinde Halil için bir tutku halini alır.
Bir gün resimdeki kadın olan Meral çıkagelir ve Halil'in resmine duyduğu aşkın farkına varır. Halil'in duyduğu aşk kadını etkiler ve Meral Halil ile çok özel bir ilişki yaşayacağını düşünmeye başlar. Fakat Halil sadece ve sadece Meral'in resmine aşıktır...
Konusu, konuyu ele alışı, estetiği, görüntüleri ve hatta müzikleri klasik Yeşilçam sinemasından çok farklı bir çalışma. Melankolik, derin ama ritmin yükseldiği sahnelerde jazz müziğini anımsatan bir tarzı var. Bu farklılık nedeniyle zamanında gösterime girme imkanı bile bulamadı. Zaman içinde sinema tarihimizin en önemli filmleri arasında yerini aldı ve bugün, DVD'si sayesinde genç kuşak tarafından da ilgiyle izleniyor.
emiroğlu
Yaş : Kayıt tarihi : 09/09/08
Mesaj Sayısı : 594
Nerden : İş/Hobiler : Lakap : amcasını arıyor
Konu: ölü ozanlar derneği Salı 25 Ağus. 2009, 22:37
1950'lerin Welton Akademisi ciddi, disiplinli ve akademik çevrelerde saygınlığı yüksek olan bir okuldur. Okul yönetiminin muhafazakar ve ortodoks tavırları okulu öğrenciler için sıkıcı ve bunaltıcı bir yer haline getirmektedir. Fakat yeni İngilizce öğretmeni John Keating'in okula atanmasıyla çok şey değişecektir...
Keating öğrencilerine ders kitaplarını yırtıp atmalarını, kalıplaşmış düşünce şekillerinden uzaklaşmalarını ve hayatlarını dolu dolu yaşamalarını öğütlemesiyle okulun statükocu tavrına son derece zıt bir profil çizmektedir. Öğrencilerini şiir ve nitelikli edebi yapıtlarla tanıştıran Keating onların pek çoğu üzerinde derin bir etki yaratır ve onların geleceğe dair hayallerinin şekillenmesini sağlar.
Elbette Keating'in yaklaşımının okul yönetimi tarafından farkedilmesi ve üstüne gidilmesi uzun sürmeyecektir. Fakat okul müdürü Nolan Keating'i okuldan uzaklaştırma kararı aldığında hayatlarını değiştirdiği öğrencileri Keating'i savunmak için harekete geçerler.
1989'da dört dalda Oscar'a aday olan Ölü Ozanlar Derneği, Tom Schulman'a En İyi Senaryo ödülünü getirmişti.