Ay ve Güneş
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Ay ve Güneş

/

 
AnasayfaAnasayfa  GaleriGaleri  AramaArama  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  Video BölümüVideo Bölümü  
SIK KULLANILAN BÖLÜMLER
Tıkla Dinle Kutucukları & Maneviyat& Aşk ve Sevgi & Lakırdı Ovası & SEYR-i ALEM & DİVAN-I EDEBİYAT
GİTMEK İSTEDİĞİNİZ BÖLÜMÜN İSMİ ÜZERİNE TIKLAYIN
EN SON GÖNDERİLEN 10 MESAJ
Konu Yazan GöndermeTarihi
Salı 05 Şub. 2019, 11:07
Cuma 25 Ocak 2019, 12:06
Salı 04 Ara. 2018, 09:09
C.tesi 17 Şub. 2018, 10:29
C.tesi 17 Şub. 2018, 10:26
C.tesi 17 Haz. 2017, 13:04
Perş. 25 Mayıs 2017, 09:45
Cuma 12 Mayıs 2017, 09:58
Cuma 12 Mayıs 2017, 09:56
Perş. 04 Mayıs 2017, 09:33

Nursi ile Sartre'ın sinekleri-1 mustafa ulusoy

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek
Yazar Mesaj
emiroğlu

avatar


Yaş : Kayıt tarihi : 09/09/08 Mesaj Sayısı : 594 Nerden : İş/Hobiler : Lakap : amcasını arıyor

MesajKonu: Nursi ile Sartre'ın sinekleri-1 mustafa ulusoy Nursi ile Sartre'ın sinekleri-1 mustafa ulusoy Icon_minitimeSalı 13 Nis. 2010, 14:46

[tr][td style="PADDING-LEFT: 5px; PADDING-TOP: 20px" class=metin colspan="2"]Biri, varoluşçu psikoterapinin hısımlarından varoluşçu felsefenin önemli bir ismi. Diğeri, bütün ilgisini ve hamiyetini hayat ve ölüm konularına adamış Kur'an'ın dahi hizmetkârı.[/td][/tr] [tr][td style="PADDING-LEFT: 5px; PADDING-TOP: 20px" class=metin colspan="2"]Hayatları 1936-38 civarında garip şekilde kesişiyor. Hayır, tanışmıyorlar. Hatırı sayılır ortak bazı yönleri var ama. Her ikisinin de başı sineklerle dertte. Yine her ikisi için de gündelik hayatın perdesi yırtılmıştır. Yırtıktan rahatsız edici bir gerçeklik görünür: fanilik, zeval ve fena. Sartre'dan başlıyorum.
Denis Bertholet'in bize aktardığına göre (Sartre. İthaki yay.) Sartre'ın 1933 ilkbaharında ruhsal durumu en alt düzeydedir. Rodolphe Töpffer'in bir zamanlar bir deftere not ettiği şu tümcesini anımsar: "Yirmi sekiz yaşında üne ulaşmamış bir kişi, ünden umudunu sonsuza dek kesmelidir." Bu hesapla, kendisi fırsatı kaçırmıştır. Yaşam onu sırtından vurmuştur. "Kendimi gittikçe daralan bir yola girmiş gibi duyumsuyordum; bana öyle geliyordu ki attığım her adımda olanaklarımdan bir tanesi yitip gidiyordu." Bir gün Castor, hayat arkadaşının saçlarının döküldüğünü fark edip bir çığlık atar. "Bu benim için simgesel bir yıkım oldu." Sartre ölüm düşüncesine aldırmaz ama yaşlanmaktan dehşete düşer.
1938'de tamamlayacağı Bulantı (Can yay.) romanı ileride geliştireceği felsefenin temelini teşkil eder. Roman kahramanı Antoine Roquentin anlamsızlıkla boğuşur, varoluştan bulantı duyar, tiksinir. "Güneşin acımasız bir yargı gibi yaratıkların üzerine saçtığı bu soğuk aydınlıklar, gözlerimden içime akıyor; yoksullaştırıcı bir ışıkla aydınlanıyorum. Kendi kendimden tiksinmenin doruğuna erişmem için on beş dakika yeter, eminim."
Aslında, her şeye sıfırdan başlaması gerekmektedir Sartre'ın. Kendi yalın varlığıyla ve sadece onunla, orada oluşuyla dünyaya yeniden sahip olmak. Denis Bertholet'e göre Sartre, dünyaya hem büyülü bir çekim altında hem de tiksintiyle girmektedir. Romanına Valéry'nin Eupalinos'undan aldığı bir imgeyle, maddesi ve biçimi birbirine karışan ve doğası tanınamayan bir nesne imgesiyle başlar. Bu, deniz kıyısından alınmış bir çakıl taşıdır. Kendiliğinden nesne. Devinimsiz, kendisiyle dopdolu, aşılamaz ve saçma. Roman kahramanı Roquentin bir cumartesi günü deniz kenarında kaydırmaca oynayan çocukların yanına gider. Onlar gibi denize bir çakıl taşı fırlatmak ister. "Tam o sırada durakladım, taşı elimden bıraktım ve oradan ayrıldım... gördüğüm bir şey vardı, beni tiksindirmişti."
Roquentin için her şey bir yığıntıdır. "Gözüme çarpınca, 'Yeter artık, bıktım!' demek geliyor içimden." Romanı benim için ilginç kılan kısmına geliyorum şimdi. Bir öğlen vakti. Roquentin sık sık gittiği kütüphanenin görevlisi Otodidakt ile bir restorandalar. "Kâğıt masa örtüsünün üstünde yuvarlak bir güneş ışını. Yuvarlağın içinde bir zar zor yürüyor, sersemlemiş, ön ayaklarını birbirine sürtüyor ve ısınıyor." Roquentin'in içinden onu ezmek geliyor. Ne için? Sinek fobisi olduğu için değil, güya ona iyilik etmek için! Sarı kılları güneşte parlayan bu varlık onun şehadet parmağını görmüyor.
"Otodidakt 'Öldürmeyin onu!' diye bağırıyor.
Eziliyor; küçücük beyaz bağırsakları karnından dışarı fırlıyor; varoluştan kurtardım onu. Kuru bir sesle Otadidakt'a:
'Ona iyilik ettim,' diyorum."
Roquentin'in esas tiksindiği sinek değil varoluş. Bu yüzden de onu varoluştan kurtardığını düşünüyor. Sineği sadece öldürüyor hâlbuki, varoluşunu elinden alamıyor. Onun için varoluş saçmadır ve bu saçmalığa bulantı duymaya başlar, varlıkların varoluşuna, doluluğuna karşı duyulan bir bulantı. Dünyanın özündeki kendinde anlamsız varlığı karşısında duyulan bir bulantıdır bu. Her varoluş gibi sinek de sadece bir bulantı nedenidir.
Bulantı'nın yazımının tamamlanıp yayınlandığı 1938 yılından iki sene önce Nursi de "İkinci Şua"yı yazar. Orada belirttiğine göre, "Bir zaman, bahar mevsiminde temaşa ederken" nazarına sinekler ilişir. Hani bize şu pis ve iğrenç varlıklar olarak tanıtılan sinekler var ya, onlar işte...
[/td][/tr][tr][td class=haberbilgi colspan="2"]02 Nisan 2010, Cuma[/td][/tr]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Nursi ile Sartre'ın sinekleri-1 mustafa ulusoy

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var: Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Ay ve Güneş :: DİVAN-I EDEBİYAT :: EDEBİYAT -

/

Bedava forum kurmak | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Son tartışmalar